Büyüklerimizin pastırma yazı dedikleri güzel günleri yaşıyoruz. Her mevsim kendi güzelliği içerisinde tahmin edemediğimiz nimetleri ile bize dolu dolu bir hayat sunuyor. Evdekilere, eşime, dostuma büyük küçük demeden hep dediğim, benim bir hayat felsefem var, “Hastanede ve hapishanede değil isek günümüzün nimetlerini bilmeliyiz”… Çünkü bu iki H’nin dışında mutlu olmak, başarılı olmak… Her insanın hayallerine ulaşabilmesi Cenab-ı Allah’ın kendisine verdiği akıl, fikir ve feraset ile orantılıdır. Tabii bunlara bir de kaderi, imtihanları ilave etmemiz gerekir.
Sonuçta hafta sonunu genel anlamda şehir ve ülke olarak hep birlikte dolu dolu mutlu sağlıklı ve huzurlu yaşadığımız için çok mutlu idik.
Tabii benim de kendi çapında farklı mutluluklarım vardı. Geçtiğimiz hafta içinde ömürden koca bir yıl daha geçti gitti. Ama bu bizi eğer hayırlı ise yeni yıllar için daha da heyecanlandırıyordu. Bu arada bizzat gazeteye gelenlerden, telefon edenlerden, mail mesaj ile günümüzün mutluluğunu paylaşan dostlarımızın yanı sıra Allah sizi inandırsın Türkiye’nin dört bir yanından dahası Amerika’dan New York’tan Vietnam’dan Hanoi'den bizleri unutmadan hatırlayan vefalı dostlarımız vardı.
Tabii doğum günü sürprizi olarak çeşit çeşit çiçeklerden etliekmek bile gönderen samimi güzel insanlar vardı.
Mesela bunlardan bir tanesinin gönderdiği hediye ile birlikte yazdığı şu not beni 40 yıl öncesine götürüyordu;
“Sevgili Uğur abim;”…. diye başlıyor ve “Yazdığın yazılarının yeni nesillere miras kalması dileğiyle… Yazılarının gölgesinde KONYA çok güzel…” diyerek noktalıyordu.
…………….
Parmak hesabı yapmadım ama içinden geldiği gibi bu anlamlı duyguları yazan dostum 40 küsur yıl önce Valilik meydanında o günün en marka eczanelerinden GÜNEŞ Eczanesi’nin yakışıklı genç kalfası, günümüzün iş adamı Mustafa Karamercan abimizdi. Güneş eczanesinin sahibi rahmetli Ahmet Tozoğlu abimiz, karizmatik oğlu eczacı Ali Tozoğlu ve Mustafa Karamercan.
Ahhhh o eczanenin duvarları camdan vitrinleri arka odası bu üçlünün kendi elleri ile hazırladıkları alternatif tıp olarak hazırladıkları merhemler, ilaçlar, şuruplar…
Ahhhhhhh…. Ahhhhh.
Bizim o günlerde çalıştığımız Y. Konya Gazetesi de Hükümet Meydanında yıkılan bankanın arkasında idi. Meydanda tarihi KIRMIZI Kütüphane vardı.
Hiç unutmam Pazar günü gün doğarken o eski sert kış günlerinde bile karın üzerine serdiği tahtanın üzerinde gazete tezgâhının başında patron rahmetli Mustafa Naci Gücüyener abimiz dururdu.
İşte taaa o eski Konya’dan 40 yılı aşkın süreden bu yana genç yakışıklı yerinde duramayan eczacı kalfası Mustafa Karamercan ve Yeni Konya Gazetesinin acar muhabiri (!) Uğur Özteke.
Şu Konya’yı bir düşünün. Baba ile oğulun, iki kardeşin bile küsüp kırgın yaşadığı şehirde biz ilk günkü gibi Mustafa abi ile dostuz. Birbirimizin ne yüzüne ne de arkasından söylediğimiz tek kelime vardır. Ben Konya’nın bu güzelliğine aşığım işte olay bu.
……………….
Dün 10 Kasım idi.
Konya’nın pek çok yerinden çok farklı anma törenlerinin fotoğrafları geldi. Dahası Konya’dan Anıtkabir’e giden öğrenci ve eğitimcilerin fotoğrafları ve bilgileri de vardı. Yalnız tüm bu bilgi akışı içerisinde şu fotoğraf kareleri ve altındaki bilgi notu Konya’ya at gözlükleri ile KARA olarak bakanlara adeta bir cevap niteliğindeydi.
(Türbanlı bayanı görüyorsunuz değil mi?
Bir abimiz bu fotoğrafın altında da şunları yazıyordu;
“Yıllardır Anıt alanında oturuyorum. İlk defa asker nöbeti gördüm. Teşekkürler…”
…………….
Teşekkürler şehrimizi yöneten büyüklerimiz teşekkürler hep var ol kahraman Mehmetçik.
Siz beni de boş verin başka söylenenleri de bu şehir güzel şehir vesselam.
BİZ SUÇLU ARAMIYORUZ AMA EĞER ARARSAK (!)
Farklı rumuzlar (bize ön yargılı olarak hakaret edenler hariç) ile her gün bizi aydınlatan farklı farklı bakış açıları açan siz değerli samimi okurlarımıza şükran borçluyum. Bu okurlarımızdan birisi de Alp Bey rumuzlu okurumuzdur. Hafta sonu yazımızda yani cumartesi günkü yazımızda işin trafik faslına ilgi sizlerden gelenlerle çok iyiydi. Bu da sizlerin de bizlerinde doğru yolda olduğumuzu gösteriyordu. Çünkü şu anda pek çok derdi unuttuk ve ister istemez şehir içindeki TRAFİK sorununa takıldı.
Bakın Alp Bey şöyle diyordu;
“Sayın abim, başkanların elinde sihirli değnek olmayabilir de bu onları haklı kılmaz ki. Yıllardır doğru düzgün bir adım bile ilerleyememiş sürekli ayni problemlerle karşı karşıya kalan bir belediyeden bahsediyoruz. Konya belki de yönetilmesi en kolay şehir. Her türlü destek var imkan var, coğrafi olarak ve iklimsel bakımdan bile bir belediye başkanın yönetebileceği en rahat şehirlerden birisi. Dümdüz arazi de hala alt geçit yapma sorunları, trafik sorunlarıyla uğraşıyorsak kusura bakmayın da bu halkın sucu değil kimin suçu olduğunu herkes biliyor da söyleyemiyor.”
………………..
Aslında Alp Bey ile aynı şeyleri görüp düşünüyoruz. Belki de pek çoğunuzla aynı yerdeyiz. Tek katılamadığımız dahası, bilinen ve uygulamada geçerli olmayan kabullenemediğimiz matematiksel sonucu bir kez daha dile getirmek için Alp Bey’in nezdinde, yıllardır hâlâ niye aynı noktada durduğumu hatırlatmak istedim.
Bir adım geriye gidelim ve kafamızı arkaya çevirelim.
Trafik sorunu dün de aynı sorundu değil mi?
Her geçen yıl bu sorun daha da büyüyordu doğru mudur?
Peki o günlerde şehrimizi yöneten bu işin 1 numaralı sorumluları yapılan her seçimde niye oylarını artırarak sandıktan zaferle çıkıyorlardı?
Konyalı olarak genelde hepimiz ve sizin gibi trafik sorunu gibi sıkıntılı konulardan bizleri yönetenleri sorumlu tutuyoruz ama sandıkta gidip oy veriyoruz değil mi?
…………
Bakın bunun şöylesi ya da böylesi yok ve yoktur.
Ben de sizler gibi bazı konularda Tahir Başkan’ı en sert ve en çok isim idim.
Bir gün Tahir abi beni çağırdı. Sohbet niye böyle sürekli kendisini eleştirmeme geldi. Ben de kendimce gördüklerimi, vatandaşın şikayetlerimi dahası yazamadıklarımı bile açık açık anlattım. Tahir Bey çok sabırlıdır. Sanırsınız ki sinirleri alınmıştır. Oysa siyasetteki tecrübe buydu işte. O gün hiç unutmuyorum önümüze kalın bir dosya getirdi. Sayfaları tek tek açıyor ve okuyordu. Dahası mahalle mahalle sokak, sokak kendisinden önceki seçimde alınan oyları bugün alınan oyları mukayesesini yapıyor sonra kendi döneminde mahalle mahalle, sokak sokak nasıl oyların artığını gösteriyordu.
Ve sonuçta da kibarca diyordu ki;
“Sen de beni eleştirsen, birileri de eleştirse ben oyumu arttırıyorum. Sonuçta ben başarılı bir başkanım.”
Haksız mı?
Yoooo hiç de haksız değildi. Bir başkanın başarısı ya da başarısızlığının ölçüsü nedir? Karnesi nedir?
Aldığı oy değil midir?
O zaman oylarını artıran her isim başarılıdır. Oy düşerse bu demektir ki başarısız.
Bunu merkez ilçelerden tutun da en uzaktaki ilçelere kadar örnekleyebiliriz.
Tekrar kendim sorup kendim cevabını veriyorum.
Bizi yönetenler sandığa girip oylarını artırıyorlarsa bizim bu insanlara başarısız deme gibi bir şansımız olabilir mi?
Katıldığım nokta ise ortada seslendirilemeyen büyük bir tezatın olmasıydı. O da bizim içimizdeki tezattır. Biz eleştiririz, lafa geldi mi mangalda kül bırakmayız, dahası bu insanların günahına girer bir sürü de iftira çamur atarız ama sandığa gittiğimiz zamanda oyu kendilerine veririz.
Rakamlar seçim sonuçları ve hizmetler ortada.
Sizce bunun başka matematiksel ve görsel izahı var mı?
SON SÖZ KONYASPORUMUZA
Bu şehrin ve bu şehrin insanlarının içlerini boşalttıkları, sosyal anlamda da en büyük alanları Konyaspor’dur.
50 yıldır bunu bilir, bunu görür ve bunu söylerim.
Haaaa şehri yöneten ve paradan siyasete şehre hakim kesim ise başta futbol olmak üzere spora karşıdır. Spor dahası o top eline alanı yakar. Konyaspor’da yer almak ateşten gömlek giymektir.
Malum Konyaspor’da son dönemde bir kötü gidişat var.
Eş dost her ortamda bunu bize soruyor. Okurlarımız tanıdıklarımız telefon, mail, mesajlarla bize boşalıyorlar. Bu arada farklı yerlere de alabildiğine sınırsız bir öfke var. Yönetimden tutun Aykut Hoca’ya, Aykut Hoca’dan tutun herkese göre bir sporcuya.
İzninizle genel bir değerlendirme yapabilir miyim?
Konyaspor lige başlarken, bugünün sorumlusu olarak gördüklerimiz bu takım bu sezon şampiyon olacağız mı dediler?
Eğer böyle bir durum ve iddia yoksa hiç canınızı sıkmayın.
Peki bu takım düşer mi?
Duyuyorum ki hepimiz HAYIR diyoruz.
Peki, futbolda her kulüp için her an böyle istikrarsız dönemler var mıdır? EVET…
Bizim her şeyimiz sporcularımız ülkenin şu ciddi ekonomik krizinde bile çuvalla para alsalar, dahası Sivas’a yola çıkarken bile kuruşuna kadar alacaklarını da alsalar dahi sahadaki aciz hallerini görünce sizce bunlar gerçek profesyonelliğe yakışıyor mu?
Peki yönetim bugün Aykut Hoca’yı gönderse sizce çözüm müdür?
Ya da diyelim ki “YÖNETİM İSTİFA”… etti. Kim alır, nasıl alır, hangi şartlarda alır?
Aykut Hoca’nın gönderilmesi, yönetimin gitmesi bu takımı birden şahlandırır mı?
………….
Bakın sizler gibi ben de çok öfkeliyim, kinliyim ve kırgınım.
Ama asıl böyle kriz ortamlarında sakin olup, akli selim düşünmeliyiz.
İnanın her kesimin bu konudaki öfkesine saygı duyuyorum.
“Kardeşim Aykut Hoca’ya da artık yeter diyelim. Kısa zamanda şehre kazandırdığı tarihi başarılara tamam ama sporda vefa yoktur. Sporda dün yoktur. Bugün vardır. Eğer sporda vefa diyorsanız o zaman Özkan Sümer’i takımın başına getirelim”….
Offff offffff. Bu da bir görüş.
…………….
Ne olur biraz sabır.
Bakın ben size olacağı söyleyeyim de, siz de bir kenarınıza not alın.
Yönetim genel kurul tarihine kadar hiçbir yere gitmiyor. Doğru olan da budur.
Yönetim Aykut Kocaman’ı bir yere göndermiyor. Bu da doğrudur.
Ara döneme kadar iyisi ile kötüsü ile bu takım böyle gidecek. Ara dönemde Aykut Hoca yaptığı bazı hataları kendisi çözecek. Önce gönderilecekleri kendisi gönderecek. Ve bu takım Allah’ın izni ile bizleri sizleri ve şehrin başını öne eğdirmeden iyi bir yerde ligi tamamlayacak.
Tamam mı?
Yalnız tüm bu kötü gidişatta eğer bana çok kızmaz iseniz bir de çuvaldızı değil iğnenin ucunu kendimize şöyle bir dokunduralım mı?
Önce sizlerden samimi olarak özür diliyorum. Ama biri çıkıp bana şunu net olarak açıklasın;
“Kaleci Serkan 20. saniyede futbolda olmayacak hatayı yapacak ve o hata bu takıma en az 7 puanın uçup gitmesine neden olacak. Ve biz Serkan’ı çağırıp bağrımıza basıp deliler gibi alkışlayacağız. Eğer biraz daha zorlasaydık belki Serkan’a o hatası için şehrin anahtarını da verecektik.
Geçtik…
Yıllardır bu sokaklarda, tarlalarda, sahalarda yetişip bu takım için tekmeye gözünü kırpmadan kafasını sokan Konyalı Ömer Ali’ye kaçırdığı gol pozisyonu sonrası yuhalayacağız o anda kendi çocuğumuzu sahaya gömeceğiz.
………….
Yukarıdaki siyasi örnekte verdiğim gibi sizce sporda da bizde bir tezat yok mu?
Dozumu kaçırıp haddimi aştım ise özür dilerim. Hakkınızı helal edin.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Dedikodun yapılıyorsa, iftira atılıp kuyun kazılmaya çalışılıyorsa ya çok karizmatiksin ya da çok başarılısın
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Plakasız ve sürücüsünden ehliyet istenmeyen elektrikli bisiklet sürücüleri magandalık yapıp hem kendi canlarını hem de karşı tarafından çekebileceği cezayı idrak edebildiği zaman daha iyi ADAM oluruz.