Bir önceki yazımızda “müslim”den (kendiyle barışık olmaktan) bahsetmiştik. Müslim insanların kalbinde sürur olur. Peki ya insanın kalbinde kin, düşmanlık, kıskançlık, nefret, öfke varsa ne olur. Bu durumda beyin kana asidik özellikte kimyasallar bırakır. Bu kan dokulara organlara ulaşır, organların işleyişini bozar. Örneğin kin duygusunda en çok bağırsaklar etkilenir. Öfkede damar direnci artıyor, tansiyon çıkıyor. Düşmanlık duygusu, her şeyi tehdit gibi algılayan, korku içinde yaşayan insanların fazla yaşamadığı görülmüş. (Nevzat Tarhan)
Beyin huzurlu ve güvenli bir ortamda alfa dalgaları yayar. Böyle bir anda deprem olmaya başlarsa teta boyutuna geçer. Stres hormonları bu dalga boyutunda salgılanır ve insanın hayatta kalmasını sağlar. Tehlike ortadan kalkınca alfa dalgasına geri dönmeniz gerekir. Ancak güvenli ortamda da tetada kalırsanız stres hormonları salgılanmaya devam eder. Bu da iç organların işleyişini bozar. Çünkü tehlike anında beden savunma sistemini geçici olarak kapatır. Savaş ya da kaç moduna geçer. Savunma sistemimiz kapalı olduğu sürece hastalıklara açık hale geliriz. Günümüzde pek çok hastalığın arka planında psikolojik nedenler olduğu anlaşılmıştır.
Peki insan sakin kalmayı nasıl başarır. Diyelim ki elinizde bir harita var, gideceğiniz yer de işaretlenmiş. Yolu bulmanız için bu yeterli değil, nerde durduğunuzu da bilmelisiniz. Duyguyu doğru analiz etmek, düşünceyi doğru analiz etmek, davranışlarının farkına varmak. Örneğin bir durumla ilgili öfkelendiniz. Ben öfkelendim. Peki hangi ilkem zedelendi. Tepki verirsem bir şey değişir mi? Ben daha çok üzülünce bir şey değişmeyecek o halde üzülmeye de gerek yok. Hem kendimizi hem de yaşadıklarımızı doğru anlamazsak davranışlarımız da yanlış olur.
En çok yanlış inanışlar doğru bilgiye bakışımızı bozuyor. Örneğin “her geceyi kadir her gördüğünü hızır bil” anlayışındaki bir insan kafadan herkesi iyi görüp bilir. Bir de Ali İmran Suresi 118’e bakın :”Ey Allah’a inanıp güvenenler! Sizden olmayanları sırdaş edinmeyin; onlar aklınızı çelmek için yapmadıklarını bırakmazlar. Sıkıntıya düşmenizi çok isterler. Nefretleri konuşmalarından belli olur. İçlerinde sakladıkları daha da büyüktür. Aklınızı kullanırsanız, onların özelliklerini açıkça ortaya koyduğumuzu görürsünüz.” Şu halde iyi kimdir:
“Allaha ve ahiret gününe inanıp güvenir, iyi şeylerin yapılmasını ister ve kötü şeylerden sakındırır. Hayırlı işlerde de yarışırlar. İşte bunlar iyi olanlardır.”(Ali imran, 114)
“Benim insanlığım senin insanlığına ayrılmaz bir şekilde bağlıdır.” Bu ilke Afrika halklarının mutluluk ilkesidir. Bir çocuk dünyaya gelse çok güvenli bir ailede. Sonra apartman çok güvenli, mahalle çok güvenli, şehir çok güvenli. Böyle bir yer yok. Bu çocuğu nasıl koruruz. Güvenli bir yer bulup oraya da kapatamazsınız. Dışarıya bırakıp, çocuğun peşinde adım adım gitmek, o da olmaz. Yaşadığımız beldenin güvenli bir yer olması insanların güvenli olmasına bağlı. O halde tüm insanlık kendi çocuğundan önce toplumun ıslahı adına bir şeyler yapmalıdır. Kötülüğü önlemek adına ciddi ve gerçekçi bir adım atmalıdır.
Rabbimiz, aranızda ıslah ediciler olsa, bozgunculuk yapanlara, fitne çıkaranlara, kötülüğü çoğaltanlara karşı çıksa ya, der Hud Suresi 116. Ayette.
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Aralarında iyiliği emreden ve kötülüğü yasaklayan doğru kimseler bulunmayan ve herkesin bozgunculukta birleştiği ya da iyilik emredildiğinde yerine getirmeyen ve kötülük yasaklandığında yasağa uymayan her kavim helak olacaktır.” buyurmaktadır. Travma insanlığın en büyük tehditlerinden biridir. Travmanın sebep olduğu intiharların sayısının savaşlarda ölen insan sayısından fazla olduğu tespit edilmiş.
Güvensiz bir ortamda çocuklar, karanlığın beş atlası olan kin, nefret, düşmanlık, kıskançlık, öfke duygularıyla yaşayacak. Beden Kayıt Tutar kitabının yazarı Van Der Kolk diyor ki: kendini güvende hisseden ve diğerleriyle anlamlı ilişkiler kuran bireyler, yaşamlarını uyuşturucu kullanarak ya da tv karşısında boş boş oturarak mahvetmezler. Kendilerini karbonhidratla doldurmazlar ya da diğer insanlara saldırmazlar.
Allah’a emanet olun.