“Dakika bir, gol bir.”
Ramazanın ilk günü iftara yakın elektrikler kesildi. Kimi yerde iftardan önce geldi, kimi yerde de (sanırım romantiklik olsun diye) mum ışığında iftar yapıldı.
“Ne var bunda. Arıza olmuştur” diyenler olacaktır.
Zaten aradığım 186 elektrik arıza da aynısını söyledi.
Elektrik, su, gaz, telefon gibi idareler abonelerine “Müstemleke” şartlarını aratmayacak sözleşmeleri imzalatırsa, abonelerin de söyleyecek bir sözü kalmaz. Zaten söyleseniz de kimse dinlemez. Adamlar biliyorlar ki, kendilerinden başka gideceğimiz yer yok. Yani “tekel” ler. Yani alternatifleri yok. Durum böyle olunca da ya sinirlenirsiniz, burnunuzdan ateşler fışkırır, ya da kendi kendinize moral vermeye çalışırsınız relaks olmak için.
İlgili idarelerin aboneleri ile yaptıkları matbu sözleşmeleri inceledim yazımı yazmadan önce. Neyin altına imza atmışız, merak ettim.
Sözleşmeye geçmeden önce “Abonelik Sözleşmesi” ne neden gerek duyulur onu irdeleyelim isterseniz.
Ben hukukçu değilim ama, az buçuk mürekkep yalamışlığımız vardır çok şükür. Sözleşmeler, tarafların hak ve sorumluklarını teminat altına almak için yapılır öyle değil mi? Tek taraflı sözleşme olmaz. Olursa onun adı sözleşme değildir. Dayatmadır. Bizler de zaten “Sözleşme” adı altında dayatmaları imzalıyoruz.
İdare, kendi menfaatini koruyacak tüm ihtimalleri göz önünde bulundurarak şartlarını bir-bir sıralamış. Önümüze getirip koymuş. “İmzala” demiş. Biz de kuzu-kuzu imzalamışız. Ama bizim tüketici olarak alternatifsizliğimizi bu kadar suistimal ermek doğru mu? Allah rızası için bir tane de tüketici menfaati koyulmaz mı sözleşmeye?
Ben yükümlülüklerimi harfiyen yerine getiriyorsam, ilgili idareler de sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır. Yani benim elektriğimi “Arıza” nedeniyle de olsa kesmemelidir. Arızanın kesilmeye meydan vermeyecek tedbirleri alınmalıdır. Mücbir sebeplerle kesilmişse, bana da, yani tüketiciye tazminat hakkı doğmalıdır. Ben kullandığım elektriğin bedelini zamanında ödemediğimde ne gibi muameleye maruz kalıyorsam, idare de talebime cevap veremediği durumlarda ceza ödemelidir.
Tüketici lehine iyileştirmeler de olmuyor değil aslında. Ama bu kaplumbağa hızında. İlgili idarelerle tüketiciler eşit şartlarda masaya oturmalıdır.
Ülkemizde kredi kartıyla altın dahi alınabiliyor ama, bazı kurumlar verdikleri hizmet bedelini kartla tahsil etmiyorlar. Bu durumda da “Ben ne dersem o olur” mantığındalar dikkat ederseniz. Yani tek taraflı bir yaptırım.
Tüketici olmazsa o idareler de olmaz. Onların varlık sebebi biz tüketicileriz. Biz yoksak, onlar da yok. Tüketiciler olarak sınırları zorlamalıyız. Unutmayalım:
Biz köle değiliz!