Suriye’de 2011 yılından beri devam eden iç savaş, dünyanın en büyük insani krizlerinden birini oluşturmakta. Savaşın başlamasıyla Suriyelilerin bir kısmı ülkesinde kalıp savaşmayı tercih ederken diğer kısmı ise yerini yurdunu terk edip Türkiye, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Irak gibi komşu ülkelere sığınmayı tercih etti. BM’nin hazırladığı 2016 tarihli raporuna göre 23 milyonluk ülke nüfusunun 11 milyonu insani yardıma muhtaç hale gelmiş, 7 milyon kişi ülke içinde yer değiştirmiş, 4 milyon 837 bin 208 kişi kayıtlı olarak ülkeden göç etmiştir. Sığınmacı sayısında ilk sırada bulunan Türkiye’de kayıtlı mülteci sayısı 2 milyon 749 bin 140 kişi olmuştur. Bu sayıların daha yüksek olduğu tahmin edilmekte olup Türkiye’deki Suriyeli sığınmacı sayısının 3 milyonun üstünde olduğu belirtilmektedir.
Ülkemizde yaşayan Suriyeli sığınmacıların hukuki statüleri en çok tartışılan konulardan biri. “Sığınmacı” kavramını kullananların yanı sıra “mülteci” kavramını kullananların sayısının da fazla olduğunu görülmekte. Türkiye’de mültecilik mevzuatının temelini, 1951 tarihli mültecilerin hukuki durumuna dair Cenevre sözleşmesi oluşturmaktadır. Bu sözleşmeye coğrafi sınırlama ile taraf olan Türkiye, sadece Avrupa’dan gelen kişilere mülteci statüsü vermektedir. Avrupa dışından gelen kişiler ise Türkiye’ye geçici olarak sığınabilmekte ve kendilerine sığınmacı statüsü verilmektedir. Bundan dolayı Türkiye’ye gelen Suriyelilere mülteci değil sığınmacı statüsüne sahiptirler. Sığınmacı statüsü mültecilikten doğan bazı doğal hakları içermediğinden Türkiye yönetmelik ve genelgeler çıkararak Suriyeliler lehine özel uygulamalar yürürlüğe koymaktadır.
Türkiye başlangıçta Suriye’deki savaşın geçici olduğunu ve savaşın bitmesi ile sığınmacıların ülkelerine döneceğini düşünerek Suriyelilere yönelik açık kapı politikası uygulamış ve sığınmacıları misafir olarak görmüştür. 2014 yılında savaşın giderek derinleşmesi ile Sığınmacıların çoğunun kalıcı olduğu anlaşılması ile Türkiye Geçici Koruma Yönetmeliğini çıkarmaya ihtiyaç duymuştur. Bu yönetmelikle sığınmacıların statüleri, alacağı haklar ve sosyal yardımlar netleştirildi.
Geçici Koruma Yönetmeliği’nde Suriyeliler için “geçici korunanlar” ifadesi kullanılıyor. Yönetmeliğe göre, “geçici korunan” Suriyelilere “geçici koruma kimlik belgesi” verilir ve bu kişilere sağlık, eğitim, iş piyasasına erişim, sosyal yardım ve hizmetler ile tercümanlık ve benzeri hizmetler sağlanır. Bu kapsamda en önemli düzenlemelerden biri, bu kimliğe sahip olan Suriyelilerin belirli iş kollarında çalışma izni alabilecek olmaları. Yönetmeliğin tam olarak uygulanması, hem Suriye'den gelen mültecilerin sahip oldukları hakların korunması, hem de kamu görevlilerinin mültecilerin sorunlarını daha etkili çözebilmeleri açısından büyük önem taşıyor
Türkiye devlet olarak Suriyeliler için imkanları çerçevesinde elinden gelen he şeyi yapmaya çalışıyor. Yapılan harcamaları 10 milyar doları aşmış durumda, üstelik bu harcamaları yaparken dışarıdan bir destek almadan yapıyor. Halkın Suriyelilere bakışı ise Türkiye’de bazı grupların dışında genel olarak olumlu. Araştırmalar halkın büyük bir çoğunluğu Suriyelileri dini ve kültürel bağlar nedeniyle kabullenmiş olduğunu gösteriyor. Devlet büyüklerimizin son zamanlarda yapmış olduğu açıklamalar da Suriyelilere vatandaşlık verileceği de dile getirilmektedir.
Suriye savaşının seyrine bakıldığında savaşın yakın zamanda bitme ihtimali çok zor gibi görünüyor.Durum böyle olunca Türkiye’deki sığınmacıların ülkelerine dönmeleri giderek zorlaşıyor. Bu yüzden Suriyelilerin çoğunun Türkiye’de yaşadığı bölgede kalıcı olacaklarını söylemek yanlış olmaz. Suriyelilerin yaşadığı mahallelere semtlere bakıldığında adeta kendinizi Suriye’de bir mahalledeymiş gibi hissedebilirsiniz.kendilerine ait dükkanlar,yöresel ürünler, Arapça tabelalar vb. bir çok şeye rastlamak mümkün.
Sonuç olarak istesek de istemesek de Suriyeliler ile birlikte yaşamaya alıştık, alışıyoruz ve alışmak da zorundayız, bazı kesimlere bakıldığında her ne kadar onları yabancı olarak tanımlasalar da, onlar geçmişte birlikte yaşadığımız, aynı amaç için savaştığımız, kültürel, siyasi, dini bağlarımız olan kardeşlerimiz. Her şeyden daha önemli olan onlar insan ve bu yüzden onlara yardım etmek bizim insani borcumuz…