Muhtemelen çoğumuz izlemiştir, ilk yapıldığı 1969 yılından itibaren, Televizyonlarda sıklıkla gösterilmesi nedeniyle pek çok insanın izleme fırsatı yakalamış olduğunu düşünüyorum. Başrollerinde Cüneyt Arkın, Aliye Rona ve Mine Mutlu’nun yer aldığı Ala Geyik filminden bahsediyorum. Filmi izleyenler hatırlayacaklardır ki, filmin ana karakteri Halil bir av tutkunudur. Hiçbir güç hatta annesi ve sözlüsü Zeynep bile Halil’i dağlarda geyik peşinde koşmaktan alıkoyamamaktadır. Nerede olursa olsun, hatta iki eli kanda olsa bile, bir geyik sesi duyduğu zaman içi kıpır kıpır olmakta ve işini gücünü bırakarak o sese doğru koşmaktadır. Bu ses Halil’i o kadar etki altına almaktadır ki, nişanlısı Zeynep ile evlendiği gün dahi, dağlardan yükselen geyik sesi karşısında hiç tereddüt etmeden Ala Geyiğin peşinden dağlara gitmiştir.
Şüphesiz filmdeki motifler daha yakından incelenirse Halil’in içini yakan şeyin, bir kuru av sevdası olmadığı anlaşılacaktır. Üstelik Halil’in içini titreten o sesin sahibi, Halil için tüfeğinin namlusu karşısında teslim olacak basit bir kurban da değildir. Burada Halil ile Ala Geyik arasında yani av ile avcı arasında derin ve tarifsiz bir bağ bulunduğu düşünülebilir. Nihayet her ikisi de birkaç defa karşılaşmalarına rağmen, ne Ala Geyik kaçmayı ne de Halil tereddüt etmeden tetiğe basmayı başarabilmiştir.
Son tahlilde Ala Geyik filmi, pek çok sosyal mesaj veriyorsa da, bu yazıda dikkat çekmek istediğim husus avcının avının çağrısı karşısında gösterdiği teslimiyettir. Ben de, bir Türkü sevdalısı olarak bir saz sesi karşısında hissettiğim duyguları, Halil ile Ala Geyik arasında yaşanan bu derin bağa benzetiyorum. Zira her nerede bir sazın telini vurulmaya görsün, yüreğimin içinde bu sese karşı mahzun bir teslimiyet duygusu yaşıyorum. Ne zaman bir türkü duysam yüreğimde sarsıntılar yaşıyor, bütün damarlarımın tel tel döküldüğünü hissediyor, sazın yanı başına çöküveriyorum. Büyük Usta, Bozkırın Tezenesi Rahmetli Neşet Ertaş diyordu ya, “Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur; Çünkü kötü insanların türküleri yoktur”.
Ah bu Türküler, Türkülerimiz ana sütü gibi ak, ana sütü gibi temiz.