Üç aylar Berat Kandili ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin düşündürdükleri…
Günler ve haftalar elimizden kayıp gidiyor... Ömür ağacımızım yaprakları gün geçtikçe azalıyor. Her geçen yıl, bir yıl daha yaşlanıp ne kadar olduğunu bilmediğimiz ömrümüzden tüketip kabre, ebedi hayat yolculuğumuza yaklaşıyoruz. Pandemi veya harp gibi toplu ölümler aramızdan ayrılan dostlarımızın sayısını artırıyor. Dünyevi meşgaleler ve geçim derdi gibi konular bizi daha fazla dünyaya bağlayıp ebedi hayat yolculuğumuzu unutturuyor. ‘Yarın Amerika’ya mecburi bir seyahatiniz var.” denilse çoğumuz şaşırıp kalırız. Hal bu ki Amerika 10 -12 saatlik dünya üzerinde bir uçak yolculuğudur. Aramızda dil bilmeyenler telaşa kapılıp, mecburi ihtiyaçlar İngilizce nasıl sorulacak! Üzerimizde yeterince Amerikan doları var mı? Hazırlığına düşeriz!
Yarın Amerika’ya yolculuk hepimizi az veya çok telaşlandırıyor. Ancak ne zaman öleceğimiz meçhul olduğundan dostlarımızın yakınımızda ebedi hayat yolculuğuna çıkışları bizi çok kısa süreli etkiler, daha sonra yine dünyaya dalar gideriz. Hal bu ki son yıllarda hastalıklar ve hayatı tehdit eden sebepler çoğaldığı için ahirete sevkiyat artıyor. Geçen yıl aramızdan ayrılan bazı dostlarımız ahiret âlemine göçtüler. Rabbim cümlemize gecinden versin. Hayırlı ömür ve vakti geldiğinde imanlı ölümler versin. İnşallah. O halde “Hayırlı işlerde acele ediniz.” emrine uygun olarak içinde bulunduğumuz Şaban ayını, Berat Gecesi’ni, Ramazan-ı Şerifi ve Kadir Gecesi’ni ebedi hayatımıza hazırlık için son bir fırsat bilmeli ve hakkıyla değerlendirenlerden olmalıyız. Rabbimiz bir günahı bir yazdırıyor. Tövbe eder ve pişmanlık duyup vazgeçersek meleklerine sildiriyor. Bir sevabı on yazdırıyor. Kur’an-ı Kerim’imizin her bir harfine normalde on sevap yazdırıyor. Üç aylarda sevaplar katlanıyor. Şu içinde bulunduğumuz Şaban ayı ile önümüzdeki Ramazan ayı kötü alışkanlıklarımızdan kurtulup, namaz ve oruç gibi temel görevlerimizi ifa etmeliyiz. Hatta geçmiş namaz borçlarımızı, her namaz vaktinin arkasına beş dakika ilave edip kaza namazlarımızı pratik olarak bitirmenin yoluna bakmalıyız. Çünkü ebedi hayat ve ahiret yolculuğunda imandan sonra bize sorulacak soru namazdır.
İçinde bulunduğumuz üç ayların fazileti ile ilgili Üstad Bediüzzaman ‘Şualar’ adlı eserinde ne diyor;
”Aziz Sıddık Kardeşlerim, Bu Medrese-i Yusufiye’de: Ders Arkadaşlarım!
Bu gelen gece olan “Leyle-i Berat” bütün senede bir kutsi çekirdek hükmünde ve mukkadderat-ı beşeriyyenin(insanın yaşayacağı olayların) bir programı nev’inden olması cihetiyle”Leyle-i Kadrin”(Kadir Gecesinin) kutsiyetindedir. Her bir hasenenin (iyiliğin, sevabın) Leyle-i Kadir’de(é) otuz bin olduğu gibi, bu Leyle-i Berat’ta her bir amel-i salihin ve her bir harf-i Kur’an’ın sevabı yirmi bine çıkar. Sair vakitte on ise Şuhur-u Selase’de(üç aylarda) yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsi leyal-i meşhurede(Meşhur, bilinen mübarek kandil gecelerinde) on binler, yirmi bin veya otuz binlere çıkar. Bu geceler elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiği kadar Kur’an’la ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır.
Said Nursi(1)
Korona virüs ve pandemi, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı derken insanlığı tehdit eden bela ve musibetler dünyanın ve içindeki biz insanların fani olduğumuzu bize ihtar ediyor. Ebedi hayat yolculuğunda gerçek azığın ancak bizim imanımız ve ibadetlerimiz ve salih amellerimiz olduğunu unutmamalıyız. Sonsuz hayatta kabirden sonraki hayatımızda rahat etmek istiyorsak Peygamberimiz Hz. Muhammed’in ikazlarına kulak vermeli, hem bu hayatımızı hem de ahiret hayatımızı şenlendirmeliyiz. Bu yılda üç ayların yarısına geldiğimizi Şaban Ayı’nın On beşinci Gecesi olan “Berat Kandili” bize hatırlatıyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi bizlere İkinci Dünya Harbi’ni hatırlattı. İkinci Dünya Savaşı(1939-1945) yıllarında… Malumunuz bu savaşa ülkemiz girmemişti. Üstad Bediüzzaman harpten haberdar olduğu halde, meşgul olmamış, neden ilgisiz kaldığını soran talebelerine bakın ne cevap vermiştir;
“Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedahil daireler gibi, her insanın kalp ve mide dairesinden, ceset ve hane(ev) dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve kürre-i arz (Yer Küresi) ve nev-i beşer(insanlık) dairesinden tut tâ zihayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Ve en büyük dairede en küçük ve ara sıra vazife bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var. Ve en büyük dairede en küçük ve muvakkat ara sıra vazife bulunabilir. Fakat büyük dairenin cazibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, malayani(boş) afaki işlerle meşgul eder. Sermayeyi hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. Ve bazen bu harp boğuşmalarını merak ile takip eden, bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür. Zulmüne şerik(ortak) olur.
Birinci noktaya cevap ise: Evet bu cihan harbinden daha büyük bir hadise ve bu zemin yüzündeki hakimiyeti amme (yeryüzüne hâkim olma)davasından daha ehemmiyetli bir dava, herkesin ve bilhassa Müslümanların başına öyle bir hadise öyle bir dava açılmış ki: Her adam eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek davayı kazanmak için bilatereddüt (tereddüt etmeden) sarf edecek.
İşte o dava ise yüz bin meşahir-i insaniyenin(insanların en meşhurları olan Peygamberlerin) nev-i beşerin yıldızlarının(Peygamberimiz Hz Muhammed’in(ASM) arkadaşları olan sahabelerin) mürşidlerinin (Başta Mevlana Celaleddin-i Rumi ve İmam-ı Gazali, Şah-ı Naşıbend ve Abdulkadir-i Geylani gibi din büyüklerinin)müttefikan (ittifakla), kainat sahibinin ve mutasarrıfının(Rabbimizin) binler vaat ve ahitlerine istinaden haber verdikleri bir kısmı gözleriyle gördükleri şu ki:
Herkesin iman mukabilinde bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen baki ve daimi bir tarla ve mülkü kazanmak ve kaybetmek davası başına açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda maddiyunluk taunu(materyalizm ve maddecilik, tabiatçılık(doğa yapıyor anlayışı) ile çoklar o davasını kaybediyor. Hatta bir ehl-i keşif ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği davanın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?
İşte o davayı kazandıracak olan hizmetleri yüzde doksanına o davayı kaybettirmeyen, harika bir dava vekilini o işte çalıştıran vazifeleri bırakıp, ebedi dünyada kalacak gibi afaki malayaniyat ile iştigal etmek(lüzumsuz işe yaramayan bilgilerle uğraşmak); tam bir akılsızlık bildiğimizden, biz Risale-i Nur Şakirtleri(talebeleri); her birimizin yüz derece aklımız ziyade olsa da ancak bu vazifeye sarfetmek lazımdır diye kanaatımız var…. O büyük davayı yüzde doksanına kazandıran ve yirmi senede yirmi bin adama o davanın kazancının vesikası ve senedi ve beratı olan iman-ı tahkikiyi eline veren ve Kur’an-ı Hakim’in mucize-i maneviyesinden neş’et edip çıkan ve bu zamanın birinci bir dava vekili bulunan Risale-i Nur’dur.
Bu on sekiz senedir benim düşmanlarım ve zındıklar (dinsizler) ve maddiyunlar(Materyalistler) aleyhimde gayet gaddarane desiselerle hükümetin bazı erkanlarını (Yetkililerini) iğfal ederek(aldatarak) bizi imha için bu defa gibi eskide dahi hapislere zindanlara soktukları halde, Risale-i Nur’un çelik kalasında yüzotuz parça cihazatından(Yüz otuz Risaleden) ancak iki üç parçasına ilişebilmişler. Demek avukat tutmak isteyen onu elde etse yeter.
Hem korkmayınız, Risale-i Nur yasak olmaz! Hükümet-i Cumhuriye’nin meb’usları ve erkanlarının ellerinde mühim risaleleri serbest geziyorlardı.
İnşallah, bir zaman hapishaneleri tam ıslahhane yapmak için bahtiyar müdürler ve memurlar, o Nurları mahpuslara, ekmek ve ilaç gibi tevzi edecekler.”(2)
Rabbim üç aylarımızı ve Berat gecemizi bizler hakkında hayırlı eylesin. Hoşça kalın.
KAYNAKÇA
(&)- Hz.Yusuf (AS)Mahpusların piri olduğundan, hapishanede bulunanlara nasihatte bulunduğu için, Üstad Bediüzzaman da hapishaneye Medres-i Yusufiye” (Yusuf Aleyhiselam’ın) Medresesi tabirini kullanıyor.
(é)-Kadir Gecesi Kur’an-ı Kerim’imizde bin aydan hayırlı olduğu buyurulmuş. Bu da yaklaşık83 yıllık bir ömre mukabil bir sevap kazandırabiliyor.
1-)Şualar On dördüncü Şua, Bediüzzaman Said Nursi,Sayfa507,Rnk Neşriyat, İstanbul,2006
2-)Asay-ı Musa, Bediüzzaman Said Nursi, dördüncü mesele, Sayfa20-21, Envar neşriyat, İstanbul 1990