Geçenlerde, Mevlana Türbesi'nin güneyindeki şehrimizin ünlü üçler mezarlığına lale, çiçek, kelebek vs. fotoğraflamak için gitmiştim. Hem bu vesileyle dünyadan göçmüş merhum ve merhumelere dua etmek, şöyle seyri temaşa yapmak manevi açıdan rahatlamak, hem de mezarlarımızın durumuna göz atmak iyi geliyor bana.
Ben genel olarak çiçek, kuş, kelebek vs. fotoğrafını çekmek için mutlaka gidiyorum Üçler Mezarlığına. Üçler mezarlığı plan olarak da aralara yapılmış sokakçık ve caddecikler olarak da her caddeciğe çeşme yerleştirilmiş olması da ayrıca ihtiyar, engelli, hasta ve çocuk ziyaretçilerine ücretsiz araç tahsis edilmesi bakımından da çok güzel planlı ve projeli bir mezarlığımız. Bu hususta emeği geçen tüm ilgililerimizi tebrik ediyorum.
Bir büyüğümüz 'yapılan hizmetin kötüsü olmaz' derdi.
Ölümüze de dirimize de sahip çıkanlardan Allah razı olsun.
Velhasıl geziyorum Üçler Mezarlığını güzel laleler görüyorum, hem sokak başlarında ve caddelerde uzun uzadıya rengârenk. Sanki mesire yeri gibi üçler mezarlığı, çiçekler bir tarafta ağaçların salkım yaprakların güzellikleri başka bir harika. Sokakçık diye adlandırdığım mezar aralarındaki yürüyüş yerlerinde ilerliyorum, sonra bir çeşmeye gözüm takılıyor sokak başında, bir su içeyim diyerek yaklaşıyorum çeşmeye, birde ne göreyim, bir kaplumbağa su içmek için gelmiş çeşmeye. Beni görünce hafif korkarak "su içmek için geldim ama, suya ulaşamıyorum" der gibiydi.
“korkma” diye seslendim.
“Bak dostum sen su içmeye geldin muhtemelen ama içemiyorsun değil mi” diye konuşmaya başladım dostum kaplumbağa ile. Kaplumbağaya; 'sana yardım edeceğim' dedim. 'Bekle korkma!' Bu arada kaplumbağa çeşmeden beş saniyede bir damlayan suya boynunu uzatıyor, fakat suya yetişemiyordu. İnanın bu manzarayı biraz daha izleyecek olsam ağlayacaktım, çünkü kaplumbağanın su içmek için sarf ettiği çaba beni çok duygulandırmıştı.
Hemen kaplumbağaya dur dostum dedim, sen uğraşma, ben sana yardım edeceğim. Hemen çeşmeyi açtım avuçlarımla suyu dostumuzun önünde bulunan çok küçük “yalak” dediğimiz bir bölüme aktardım.
Sonra geri çekildim izlemeye başladım kaplumbağa dostumu. O da birkaç saniye bana baktıktan sonra eğilerek önüne bıraktığım sudan içmeye başladı. Üç avuç içi kadar suyu içti, bitirdi tekrar bana baktı, anlıyorum ki daha istiyordu sudan, üç avuç daha koydum sudan tekrar onu da içti. O suyunu içerken ben sürekli onunla konuşuyordum.
Benim konuşma sesimi duyan başka bir vatandaş, bizim sohbetimizden bayağı bir etkilenmiş olacak ki o da katıldı sohbetimize ve şöyle söyledi; "bu kaplumbağaların su içebilmesi için yerlere sıfır yalaklar yapılamaz mı" Gerçekten doğru söylüyordu, kaplumbağaların su içmesi meşguliyetli bir durum, onlar yaradılış açısından yüksek yerlerden su içme şansları yok, sadece yerlere (zemine) yapılacak olan bir oluklardan ancak içebilirler, ayrıca olukların kaplumbağanın su içebilecek şekilde tasarımlamak gerekir.
Buradan ilgili arkadaşlarımıza sesleniyorum, Allah rızası için kaplumbağaların su içmesini sağlayacak bir düzenleme yapılmasını canı gönülden arz ediyorum. Yine bir büyüğümüz; "eğer sevap işleyecekseniz, ağzı dili söylemeyen hayvanları sulamak için çaba sarf ediniz" demişti.
Yunus Emre’nin dediği gibi, “Yaratılanı yaratandan ötürü sevmeliyiz….”
Gelecek hafta yeniden siz değerli PUSULA okurları ile birlikte olabilme ümidi ile hoşçakalın. Saygılarımla.