Ucuzluk denen hicran yarası!

Erol Sunat

Marketlerimizden biri, neredeyse her gün bir ürünü müşterilerine ucuz sunmaya başladı. Diyeceksiniz ki ucuzluk denildiğinde ne anlayacağız?

Ucuz ne kadar ucuz?

Ucuz kendi yolunu kendi çizdi, şimdilik kaydıyla o noktada durdu.

Şimdilik diyoruz, yazın sonu, sonbaharın ilk ayları, henüz kışa girmedik!

Ucuzluk sınırı, biraz daha yükselebilir diyenler az değil!

Eskiler sudan ucuz derlerdi ya…

Yeminle o bile yalan oldu! Sudan ucuz dediğimiz su bile!

Marketlerde su zamlı, KOSKİ’nin faturaları yüzünden insanlar kederli gamlı!

Ne diyorduk?

Ucuzluk!

Ucuzluk önce kuruşlara selamünaleyküm demekten vazgeçti!

Bugün ucuz demek beş lira! O da şimdilik kaydıyla!

Ucuzluk denen hicran yarası, beş lirayla on liranın arası!

Çünkü; beş lira ile on lira arasındaki rakamların konduğu ürünlerin her biri ucuz kategorisinde!

Ucuz deyip geçmeyin! Ucuzunda bir sınırı var! Ucuzun ölçüsü belli artık!

On liradan aşağıya bulunan ürün Patates, soğan, nar, elma, mandalina kapış kapış gidiyor birkaç saat içinde bitiyor!

Beş lira bedava niyetine….

Kuruşların benden buraya kadar dediği şu dönemde, bozuk para beş lira!

Beş liraya ne sebze var ne meyve!

Belki bir marul, belki bir demet maydanoz! O da pazarda!

*****

İşte o marketimiz neredeyse her gün bir ürün için on liradan aşağı bir rakam koyuyor ve kasa kasa yığıyor marketin kapısının önüne!

Kimi yedi doksan!

Kimi altı doksan!

Kimi sekiz doksan!

Kimi beş doksan!

Pazarda şu kadardı, falan markette bu kadardı diyen alıyor bir poşet, başlıyor seçmeye!

Sokak ekonomisi böyle bir şey!

İnsanlar cep telefonlarıyla, paylaşımlarla birbirlerine haber veriyorlar!

Hepimizi ekonomist olduk çıktık.

Nerde ne ucuz, nerde ne hesaplı fır dönüyoruz maketleri pazarları.

Emekliler TÜİK marketlerimizi, pazarlarımızı görmüyor musun? İstersen çektiğimiz ürünleri sana gönderelim diyorlar.

Ucuz bir şeyler bulmak için ne kadar gezdiğimizi var mı anlayacak, dinleyecek, duymak isteyecek diyorlar!

Ucuzluk denilen on liradan aşağıya fiyatları aramaya çıkan insanların dramı sokak ekonomisinin içinde.

Gerçek enflasyon, hakiki enflasyon vatandaşın arşınladığı sokaklarda ve caddelerde…

Gerçek enflasyon rakamlarını vatandaşla birlikte tespit etmek gerekiyor!

*****

Rekabetle karışık, müşteri memnuniyeti insanları inanın teselli etmiyor. Altı doksana patates aldık diye sevinmemiz mi lazım!

Hafta boyunca on liradan aşağıya ne indi diye market-market geziyor insanlar!

Buna can dayanır mı?

Emeklinin yeni işi, ucuz sebze ve meyve aramak, bulmak olmuş.

Nerede makarna ucuz, nerede ıspanak ucuz, nerde patates soğan ucuz, nerede on liradan daha aşağı bir fiyata sahip sebze ve meyve var, emekliler, asgari ücretliler oradalar!

Bunun nedeni, niçini yok!

Evet her şey var, her şey bol, yok diye bir şey yok!

Lakin alacak para yok!

Neden mi yok?

En garip, en trajikomik soru da bu?

Herkes hayatından memnunmuş, aç yokmuş, açık yokmuş gibi açıklamalar ise insanları derinden yaralıyor! Bizi anlaması gerekenler işin bu yönünü anlamıyorlar diye serzenişte bulunanların serzenişleri belli ki ulaşması gereken yerlere ulaşmıyor!

Bir yerlerde takılıp kalıyor!

Bu durum insanları yaralıyor, gücendiriyor, kırıyor, incitiyor!

Güneşi balçıkla daha ne kadar sıvayacaksınız diye soranları daha ne kadar duymayacaksınız?

*****

Ucuzluk bir nimet, müşteri velinimet! Bugün ucuzluğun adı var! bizim nesil yüz paraya, yani delikli iki buçuk kuruşa bir külah dolusu kabak çekirdeği alırdı!

Bizden büyükler 820 gram ekmeği 20 kuruşa alırlar. Katıkçılar da, beş kuruşa aldıkları çeyrek ekmeğin arasına on kuruşluk, zeytin, peynir ya da helva koydurur, öğle yemeğini öyle geçiştirirlerdi.

İki buçuk lira kâğıt paraydı. Rahmetli annemle pazara gider evin ihtiyaçlarını alır, yine de o paradan 35-40 kuruş artardı.

Her şey vardı.

Vardı amma alım gücü de vardı…

Ne alırsanız beş kuruş, on kuruştu…

Yıl 1957 idi. 1958 idi.

Daha aramıza girmemişti enflasyon denen kara kedi!

Kuruşların altın devriydi o günler!

Çocukluk günlerimizdi.

Yıllar geçtikçe kuruşlar gözden düştü, yetmez yetişmez oldu.

Liralar devreye girdi!

Mesela bin lira kâğıt paraydı!

Mor binlik derlerdi!

Hiç görmedim diyenleri hatırlıyorum.

Borç bini geçince, her gün baklava börek yenirmiş, borç bini aşınca kuzu eti yenirmiş gibi deyimler pek meşhurdu!

*****

Devlet memuriyetimizin on yılını aştıktan sonra enflasyon canavarı çıktı piyasaya…

Maaşlarımız milyonlarla anılmaya başladı.

Sözüm ona her birimiz milyonerdik! Oysa, milyonun kıymeti harbiyesi yoktu.

Bazen bin liralar, bazen milyonlar kâğıt para oldu, cebimizde, cüzdanımızda yerini aldıysa da misafirlikleri hep kısa sürdü. Geldiği gibi gittiler. Sonra altı sıfır atıldı paramızdan, o da kâr etmedi.

Ucuzluk bazı dönemler kendini gösterse de saman alevi gibi parladı geçti gitti!

Karaborsaları gördük, fahiş fiyatları gördük, yıl yıldan kötü geldi dedik, ne oldu, nasıl oldu bilemedik!

Ucuzluk her siyasinin vaadiydi. Ucuzluk nedir göremeden gözlerini kapadı gitti birçok tanıdığımız insan. Hâlâ aynı ucuzluk lafları, enflasyon düşecek, ucuzluk gelecek! Enflasyon neden olmasın diyor, görürsem selamınızı söyleyeyim!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.