Rakamlar sürprizlerle dolu. Hangi dağda kurt öldü denecek kadar üstelik. Ya da bu rakamların başına saksı mı düştü, taş mı diye de düşünebilirsiniz.
Daha da iyisini siz bilirsiniz…
Ne çıktı Ocak enflasyonu?
Yüzde 5,03…
Rakamların seyrine bakmaya devam…
Aslında bu kadar çıkmazmış…
Bu çıkış dönemselmiş…
Bakarsınız yarınlarda dönemsellik üstüne ÜFE-TÜFE makamından bir şarkı dahi yaparlar…
“Biraz kül, biraz duman o benim işte…” babından satırları bile olur …
Rahmetli Sadri Alışık, “Efkârlıyım abiler” diye özetlerdi, efkârını…
Hayat, aleme güzel, el aleme güzel, bize gelince dönemsel…
Bir ay önce 1,03’le, 15.75 ve 11.54’te dönemseldi herhalde…
Biraz ÜFE, biraz TÜFE, kim mi taşır çıkanları?
Pek tabi ki KÜFE…
Bizi belli ki bu dönemsellik mahvetti…
Adanalı rahmetli Aziz Şenses tarafından hem derlenen hem de seslendirilen, “Kara bahtım, kem talihim…” diye başlayan o güzel uzun havayı dinlemeseydik, kem talihten haberimiz olur muydu?
“Kara bahtım kem talihim / Taşa bassam iz olur / Başım bir Erciyes dağı / Yaz günleri kış olur / Ben feleğe neylemişem / Kırdı kanadımı kolumu / Heder eyledi”
Cümle kolu kanadı kırıkların, heder olmuşların hislerine tercüman bu uzun hava…
ÜFE’den, TÜFE’ye, oradan Küfeye kara bahtım, kem talihim demeye varan bir yaklaşım.
*****
Çok partili siyasi döneme girdiğimiz 1950 yılından bugüne, vaatlere boğulduk…
İçimiz dışımız vaat oldu.
Her gelen ne diyordu?
Bir daha o küfeyi görmeyeceksiniz. Diyelim ki gördünüz…O küfede, artık taşıyan değil, taşınan olacaksınız. O tertemiz ve helal oyları verenleri değil küfede sırtımızda dahi taşırız.
Küfede taşınan olduk mu? Taşınmış bir halimiz var mı?
Aslında var tabii…Kendi rızamızla bir taşınmaydı o taşınma…
Köyden şehre taşınmıştık…
Onca seneden sonra, güneş çarığı, çarık ayağı sıkmaya, bunaltmaya başladı…
Ne yapsın ayak?
Şimdi de şehirden köye taşınmaya başladık…Çaresizlikten, kimsesizlikten, elimizden bir tutanın, sesimizi bir duyanın olmayışından…
O günlerden elimizde kırık-dökük bir şeyler var…
Kimi müzelik…Kimi küfelik…Kimi saklamaya değmez…Kimini çöpe atsan, kimse beğenmez…
Gelmek suç muydu?
Ya gitmek, yani geri dönmek…
Keşke rahmetli Ferdi Tayfur’un dediği gibi her şey “Hadi gel köyümüze geri dönelim Fadime’nin düğününde halay çekelim” demek kadar hoş ve güzel olsaydı…
Köye döndük, o köy bildiğimiz, bıraktığımız köy değil…
Şehir o yıllar önce geldiğimiz, sıcacık mahalleleri ve sokakları olan şehir değil…
*****
Bizim nesil yaş olarak yetmişin ortalarına geldi. Görmediği İhtilal, yaşamadığı muhtıra kalmadı.
İsmet Paşanın son yıllarını gördü. Celal Bayar’ı, Menderes’i, Demirel’i, Ecevit’i, Erbakan’ ı, Türkeş’i, Özal’ı, Tansu Çiller’i, Mesut Yılmaz’ı, Yıldırım Akbulut’u, Erdal İnönü’yü gördü.
Sayısını unuttuğu kadar küfelik oldu…
Oldu olmasına da onları taşımaya küfe yoktu…
Kimi içmeden küfelik oldu gezdi sabaha kadar…Kimi efkarından küfelik oldu ya sızdı kaldı bir meyhanede ya da dostları alıp götürdü bıraktılar evine…
“Kimi dertten içermiş, kimi neşeden…” şarkısı da o yıllarda meşhur oldu…”Ağlama değmez hayat bu gözyaşlarına…” şarkısı da…
Kapıldık gittik bahtımızın rüzgarlarına…Attık kendimizi gurbetlerin, hasretlerin kucağına…
*****
Bizler kim miyiz?
Felek vurgunu…Geçmiş siyasi dönemlerin sürgünü…Nihayetinde küfelikler işte…
Sırtımızda yumurta küfesi yok diyen, atmış bizi…
Terk etmiş kaderimize…
“Yalan, vallahi yalan…” diyen o güzel şarkı beni mi anlatıyor, seni mi? Sizi mi anlatıyor bizi mi?
Var mı bir bilen?
Var mı doğru düzgün bir şeyler söyleyebilen…
Hayatımız bölük pörçük...
Baharın yazın tadı tuzu kalmamış…Maaş, kuşa dönmüş…Borç, boyumuzu aşmış…Kredi kartı, benden bu kadar demiş kendini ceketin en derin bir yerine saklamış. Unut beni demiş…Ben yokum demiş…
İstesem de sana bir faydam dokunmaz, beni çıkarıp hem beni hem de kendini üzme demiş.
*****
Küfelik mi olmuşuz?
Az bile olmuşuz haddizatında…
Eskiden o küfelerde sebze meyve taşınırdı evlere, hanelere…
Şimdi küfe dolusu dert…Küfe dolusu sıkıntı…
Sırtımızda diye başlayan o cümleleri biz kuramıyoruz.
Küfeyi bırakmak demek…Ne kadar sorumluluk varsa hepsinden vazgeçmek demek…
Anadan, babadan, yardan, çocuktan, hısım akrabadan…
Hatta kendinden geçmek demek…
Nasıl olmayalım küfelik?
Biz var ya biz…Bir tek damla da içmedik üstelik…Yalan geliyor halimiz…
Biz o bahsedilen alemlerden değiliz…El alem bize uzaktan daha uzak…
Hiç bu kadar fakirleşmemiştik…Yoksul düşmemiştik…Hiç bu kadar dibe vurmamış, dibin dibini görmemiştik…
Hâlâ da inanan yok o alemden…Ne, ne için, niçin ve neden?
*****
Ne elde bir şey var ne avuçta…
Kaldık, bir kucak dolusu hayal kırıklığıyla…
Moral bazen sıfırda, bazen sıfırın altında…
Umut; sislerin arasında…
Rüzgâr gibi gelir geçer dört hafta…
Yine gelmiş ayın başı…Unuttuk ekmeği aşı…
Biz zaten yemişiz en güvendiğiniz yerden taşı…
Cep delik, cepken delik…
ÜFE’lik, TÜFE’lik, küfelik…