Ümmet; Allah(cc)’ın birliğine, Hz. Muhammet(sav) peygamberliğine inan insanlardan oluşan topluluğa denir.
Zaman içerisinde “ümmet topluluğu” büyük devletler ve imparatorluklar kurmuşlardır.
Osmanlı İmparatorluğu ümmetten millete geçiş sürecinin zirveye ulaştığı en son noktadır.
İmparatorluk içinde yer alan tüm Müslüman topluluklar inançta, duyguda hatta dilde birliği sağlamışlardır.
Kendi içinde yaşayan gayri Müslimlere İslami çerçeve içerisinde verilmesi gereken her türlü hakkı vermiş ve asimilasyon politikası içerisinde olmamıştır.
Ayrıca, kendi içinde yaşayan Müslüman toplulukların tamamını imparatorluğun asli unsuru görerek hanedan Türk olmasına rağmen ayrımcılık yapmamışlar.
Yani, “ümmetten” bir “millet” meydana gelmiştir. Bu milletin adı; “TÜRK MİLLETİ” dir.
Türk, bir ırkın adı olmaktan çıkıp İslam topluluklarının ortak adı olmuştur. “Türk” algısı ile “Müslüman” algısı aynıdır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun bu gücünü bilen İslam düşmanları ümmet olma süreci oluşan, temelleri sağlam “millet” birlikteliğini bozmak için İmparatorluğun içinde yaşayan Müslüman halklara ırkçılık fitnesini sokarak koskoca imparatorluğu yıkmışlardır.
Bugün Osmanlı coğrafyasında yer alan tüm devlet ve halklar bu parçalanmışlığın acısını yaşamakta; huzur bulamamışlar ve bu gidişle bulmaları da uzak görülmektedir.
Şimdi de güzel ülkemiz üzerinde büyük oyunlar oynanmaktadır. Çevremizde olan biten her şeyin asıl sebebi Türkiye’dir.
Topyekun bir savaşla karşı karşıya olduğumuz gerçeğini hepimiz kendimizi nasıl tanımlarsak tanımlayalım görmek zorundayız.
Güçlü bir Türk Devletine her zamankinden çok ihtiyacımız olduğu gibi güçlü bir “ÜMMET BİRLİKTELİĞİNE” de ihtiyacımız vardır.
Prof. Orhan Türkdoğan’ın “Kültür-Değişme ve Toplumsal Çözülme” kitabının 45. sayfasında çok ilgimi çeken bir tespiti paylaşacağım.
1970’lerde “Dini, Siyasi Modernleşme ve Laikleşme” üzerinde bir tez çalışması yapan ve bunun için de Amerika, Türkiye ve Japonya’yı örnek alan Palmer Parker Jay’in çalışmasında;
“… Batılı düşünürler umumiyetle modernleşme sürecini ele alırken dini modernleşme ile siyasi modernleşme arasında bir ayrım yapmayı gerek görürler…Zira, dini sistemde yüzyıldan beri bir değişme olmamasına rağmen, Japonya siyasi modernleşmeyi de başarmıştır.
Bu hususa Jay şöyle bir yaklaşım getirmektedir… “Japonya’da bir “milli yapı” veya “milli devlet” anlamına gelen “Kokutai” kavramı vardır ki, bunu Türkiye için yazar “ÜMMET” kavramıyla karşılamaktadır.
Bu kavram Japonya’nın milli mitolojisinde sık sık rastlanılan “Jwimtai”, öğretim ve siyasi alanda bütünleşme ve yasallaşmayı sağlayan siyasi bir seferberlik görevini yansıtır…Türkiye’de ise böyle bir kavram “ÜMMET” olarak bilinmektedir.
Japon modernleşmesinde, “Kokutai” gibi, “ÜMMET” de Jay’a göre Türkiye’nin siyasi modernleşmesinde rol oynayabilirdi…
Çünkü, ümmet; insanların bir dayanışması, sosyal birliği idi…Ancak, İslam dini sembolik farklılaşma, ferdileşme ve rasyonalizasyon anlamında “mit” ve “büyü” yapısına dayalı Japon dininden daha modern olmasına rağmen Türkiye, modernleşme enerjisini, Japon Şinto’sunda rastlanıldığı gibi başarılı bir biçimde değerlendirememiştir.
Zira, “Kokutai” uygun bir sembol olarak, siyasi alanda umumileşmeyi sağladığı halde, “ÜMMET” Türkiye’nin modernleşen elitleri tarafından, özel bir alan olarak, reddedilmiştir.”
Yukarıdaki tespit, ülkemizin son yüz yılda yaşadığı halk ve elit çatışmasına en güzel açıklamadır.
Bu çatışma bir takım sosyal çözülmelere de sebebiyet vermiştir. Bugünkü yaşadığımız sorunların sebebinin de bu çözülmenin yansıması olduğuna inanıyorum.
Yapılması gereken şey “Ümmet Temelli Millet Olma Şuurunu” insanımıza, özellikle gelecek nesillerimize kazandırmaktır. Bu süreç o kadar kolay bir süreç değil; uzun ve planlı bir çalışmayı zorunlu kılmaktadır.
Ümmet olmadan millet birlikteliğini sağlamanın imkanı yoktur.