Hayatımızın yaklaşık üçte_ birini uykuda geçirmekteyiz. Bu da 60 senelik bir ömrün 20 senesi demektir.
Uyku günlük çalışmalardan yorgun düşen insan bedeninin ve sinirlerinin dinlenme zamanıdır.
Uyku sırasında kişinin bilinçaltında düşüncelerinin özlemlerinin ya da isteklerinin bir film şeridi gibi göz önünden geçtiği varsayılır. İşte bizler bu olguya Rüya adını veriyoruz.
Rüyada gördüğümüz mutlu şeylerde, üzüntülü olaylarda uyandığımızda hiçbir değeri anlamı olmadığını görürüz.
Rüyada bazen çok zengin oluyoruz ya da bir olaya hıçkıra hıçkıra ağlıyoruz. Uyanınca da aaa rüyaymış deyip gördüklerimizi dikkate almıyoruz.
Şimdi gelelim yaşadığımız hayata.
Peki bu yaşanan hayat bir rüya değil mi?
Herkes bir görev almış. Kimi makam-mevki peşinde, kimi de para –pul peşinde diğer tarafta bir başkası da geçim derdinde, karın doyurma derdinde.
Makam-para ile mutlu olan kişi ben ölümsüzüm der gibi yaşıyor. Kendisine verilen bu lütfu imtihan olarak değil de hak kazanmış gibi görüyor, herkese yukarıdan bakıyor.
Diğer fakir-fukara ihtiyaç sahibi de kaderimiz böyleymiş, sabretmemiz lazım, Allah bizimde rızkımızı verir diye dua ediyor, öylelikle ayakta duruyor.
Ama baktığımızda bir süre sonra yaşam bitiyor ve her iki ayrı gurupta aynı yere gömülüyor aynı şekilde imtihan başlıyor.
İşte o toprağa girdiği an rüyadan uyanma anıdır, gel bakalım rüyada çok zengindin, makam mevki sahibiydin, rüyayı iyi değerlendirdin mi diye sorgu sual başlıyor.
Ya da sen rüyada çok zorluklar çektin ama hep sabrettin, hep haline şükrettin, haşa hiç isyan etmedin, rüya kötüydü ama sabrın mükafatı burada deniyor.
O zaman bu yaşadığımız rüyada, yukarıdan bakan değil, mütevazi, görevini Allah rızası için yapanlardan olalım.
İnsanları sınıflandırmadan, herkese aynı mesafede yakın olalım. Paranın-makamın kölesi hele de ulaşılmayan hiç olmayalım.
Bir temizlik görevlisi, bir yardımcı eleman, bir kat görevlisi olmasa hayatımız nasıl olur? Ya da onların yerinde biz olsak nasıl yaklaşılmasını, davranılmasını isteriz diye kendimize soralım.
Bazı kişiler biz ona ulaşamayız, o bizimle görüşmez ki dediğinde içimin yağı eriyor. Söyleyen de Allah’ın kulu, görüşemediği de Allah’ın kulu..
Ben kendimi bir kuldan üstün göremem yoksa yarın Allah’ın huzuruna nasıl hesap vereceğim demez mi kul?
O yüzden rüyadaki bu yaşamı ne olur ciddiye almayın. Alçak gönüllü olun. Her kapıya varın, herkese kapınızı yüreğinizi açın.
Seçilirken kapı kapı dolaşıp oy istediklerinizden, vaatlerde bulunduklarınızdan uzaklaşmayın. Çünkü zaman su gibi akıyor, yarın yine aynı kapılara gideceksiniz bu sefer yüzünüz olsun değil mi?
Yine söylüyorum şu an hayal dünyasındayız ve hepimiz rüyadayız, gün gelecek hepimiz uyanacağız, o zaman bu rüyada yaşadıklarımızdan sorgulanacağımızı unutmayalım. İnşallah bu yazımdan sonra biraz daha bir birimizi çok severiz ve alçak gönüllü oluruz. En azından ulaşılabilir oluruz.
Kanuni’nin söylediği son vasiyetinde;
Ben öldüğümde bir elimi tabutun dışına koyun.. İnsanlar görsün ki koskoca Kanuni Sultan Süleyman bile eli boş gitti desinler.
Siz malıyla mülküyle övünenleri kıskanmayınız.
Toprak altında çırak da bir ustada. (Hz. Mevlana)