Bismillâhirrahmânirrahim.
Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurmaktadır; “Ey insanlar! Muhakkak ki biz, sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve sizi millet millet, kabile kabile yaptık ki, tanışıp kaynaşasınız. Allah katında en şerefliniz Ondan en çok korkanınızdır.”(Hucurat Suresi 13. Ayet)
Yine Allah Teâlâ ve Tekkades Hazretleri aynı surede şöyle buyurmaktadır; “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.”(Hucurat Suresi 10. Ayet)
Allah Teâlâ Hazretleri yüce kitabımızda Arapların, Çerkezlerin, Kürtlerin, Lazların ve Türklerin birbiri ile kardeş olduğunu, ırklar arasında bir kardeşlik olduğunu ifade etmemiştir. Kardeşliği iman ile kayıtlamıştır.
Sosyolojik olarak da bir ırka mensup bireylerin ortak buluşacakları payda çok azdır. Irkın geleneği ve hukuku tarih boyunca olmamıştır. Arap toplumu gelenekleri, Türk toplumu gelenekleri diyerek sanki ırkın gelenekleri varmış gibi bir algı oluşmuştur. Bu adet ve gelenekler araştırıldığında arka planda inanç ve din gelmektedir.
İnsan bilmeli ki Allah Teâlâ Hazretlerinin katında kişinin ırkının önemi yoktur. Aksine Rabbimizin katında bir değer kazanacaksa ancak ondan korkarak, göndermiş olduğu kitabı bütün hayatına tatbik ederek, yine göndermiş olduğu elçisine tam bir itaat sonucunda kazanır.
Efendimiz aleyhisselatü vesselam hadisi şerifte şöyle buyurmuşlardır; “Kendi nefsi için istediğini mü’min kardeşi için de istemeyen (kâmil) mü’min olamaz.”( Müslim, İman, 71; İbn Mâce, Sunne, 9)
Yine Fahr-i Kâinât Efendimiz aleyhisselam şöyle buyurmuşlardır; "Irkçılığa (asabiyyeye) çağıran Bizden değildir; ırkçılık için savaşan Bizden değildir; ırkçılık üzere, asabiyye uğruna ölen Bizden değildir." (Müslim, İmâre 53, 57, hadis no: 1850; Ebû Dâvud, Edeb 121)
İslam’a inanmış Müslümanlar olarak ırkçılığın her türlüsünden uzak durmamız gerekmektedir. Müslüman bugün siyasi ve sosyal bir takım olaylardan etkilenerek, din kardeşi olmasına rağmen aynı ırktan olmadıkları için kardeşini aşağılamaktadır. Ahirete inan insanlar olarak ırkçılığı veda hutbesinde yasaklayan Efendimiz aleyhisselatü vessalamın huzuruna nasıl çıkarız? O’nun ümmeti olduğumuzu bu çirkin fikirle nasıl dile getirebiliriz?
Bir gün sahabe efendilerimiz aralarında hangi kabileden ve aileden olduklarını sayıyorlardı. Oradan bir zat Selman-ı Farisi (R.a)’a; “Ya Selman, senin soyun-sopun nereye dayanıyor? Sen nerelisin, sen hangi kabiledensin?” diye sordu. Selman (R.a) şöyle cevap verdi; “Ben de İslâm oğlu Selman’ım.” Ve sonra gözleri dolarak şöyle hitap etti: “Ben dalalette, sapıtmış bir insandım, Allah beni Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi vesellem ile hidayete erdirdi. Ben fakir, yoksul bir insandım, Allah beni Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi vesellem ile zenginleştirdi. Ben basit bir köle idim, Cenab-ı Hak beni Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi vesellem ile özgürlüğüme kavuşturdu. Benim soyumu-sopumu öğrenmek mi istiyorsunuz? Ben İslâm oğlu Selman’ım.” dedi. Hz. Ömer uzaktan bu sözleri duydu, ayağa kalktı, topluluğun yanına geldi. Onlara dedi ki, “Benim de soyumu-sopumu öğrenmek istiyor musunuz? Ben de İslâm oğlu Ömer, İslâm oğlu Selman’ın kardeşiyim.” dedi.
Bizlerin bu dünyada maksadı Resul-i Ekrem efendimizdir. O’nun sünneti seniyyesine tabi olmuş bir şekilde yaşamaktır. Efendimiz aleyhisselatü vesselam’ın cahiliye toplumundan ilk kaldırdığı adetlerden birisi ırkçılıktı. Bu bilinçte yaşamaya gayret edelim. Rabbimizden gönlümüze bu kardeşliğin gereği olan merhameti vermesi için yalvarıp yakaralım.
Yazımı çok sevdiğim Rahmetli Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN hocamızın şu veciz sözü ile bitirmek istiyorum; “Bizim inancımızda kimse kendisi için yaşamaz, kardeşi için yaşar. Menfaatçiliği öldürmenin yolu budur. Hadis-i şerifte de buyurulduğu gibi "Gerçek iman sahibi kişi, kendisi için sevip istediğini mümin kardeşi için de isteyendir." Çünkü "İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır." Ancak, iyilik kendi kendine olmaz. İyilik çalışmakla olur, cihat etmekle olur.”