Uzun uzun zaman önce memleketin birinin tam ortasında bir şehir varmış. Bu şehrin orta halli insanlarının yaşadığı bir mahallesinde kendi halinde, işinde gücünde olan bir aile yaşarmış. Ailenin dört evladı varmış. En büyükleri kız, diğerleri erkekmiş. Kız demişken, henüz on-on bir yaşlarında falanmış. Kız ile anasının arası pek iyiymiş. Anasının kızın üstüne titrediği, bir dediğini iki etmediği, her daim hoş tuttuğu ve çok sevdiği bilinirmiş. Anası değil mi, tabi öyle olacak diyenler çokmuş amma, mahallede öyle birçok bilmiş kadın varmış ki, bu iş böyle devam edip gitmez demiş, toplamış mahallenin kadınlarını.
Komşular demiş, şu öve öve bitiremediğiniz kadın var ya, bildiğiniz üvey ana. En iyisinin köküne kibrit suyu. Hadi canım demişler, yalandır. Allah’tan kork, günahını alma kadıncağızın. Yok demiş kadın, o kız çocuğu o kadının çocuğu değil. Kadını da, kocasını da bilirim. Kadın kıza iyi bakıyor falan amma, anası değil. Ne olursa olsun hiç anası gibi olur mu? Kızın anası yeminle sağ, şehre uzak bir köyde yaşar. Benimde akrabam olur. Yalnız bu kadın, kızın öz anası tanımaz. Hiç karşılaşmadılar. Kızın babasının bir anası vardı, düşman başına. Bela mı bela, huysuz, çok konuşan, her şeye karışan, alem alem diye mahalleyle yarışan, kavgacı, geçimsiz bir kadındı, bütün mahalle ondan yılardı. Oğlu gurbete gittiğinde, gelini çocuğuyla birlikte koydu kapının önüne. İnsafsız, merhametsiz, vicdansız bir kadındı. Bütün mahalle ondan yılardı.
Kızcağıza birkaç gün komşular baktı. Sonra akrabaları geldi. Alıp götürdüler. Aradan bir ay kadar geçti. Birde duyduk ki, o kötü huylu kaynana evinde ölü bulunmuş. Sonra oğlu geldi. Kızın anası kundaktaki çocuğuyla geldi, çocuğu herkesin içinde adamın önüne bıraktı çıktı gitti. Bir araya getirelim diye çok uğraşanlar oldu. Kadın geri gelmedi. Kimi kadını haklı buldu, kimi de adamı.
Adam da bu çocuğa analık yapsın diye bu kadınla evlendi. Bundan da üç tane oğlu oldu. Mahalleli kadınlar, kadın dediler öz anasını arattırmıyor ki, anası bugüne kadar hiç geldi mi? Görmedik, kadında da analık yapacak yürek yokmuş, insan bi merak eder, çocuğu ne halde diye gelip görmez mi?
Gelir-gelmez onun bileceği iş demiş kadın, Lakin ana anadır. Madem ki sağ, haber vermek gerekir, ne dersiniz komşular?
Kadınların kimi öz anasından daha iyi baktı büyüttü o kızı demişler. Üvey ana nedir biliriz amma, bu kadın, üvey analığın bilinmeyen hoş ve güzel yönünü ortaya koydu demişler. Varsın öz anası olmasın ne var yani? Allah razı olsun kadından, bu devirde böyle bir kadın mı kaldı?
Ev sahibi kadın, haberiniz olsun ben haber salacağım demiş. Gelsin arada bir çocuğunu görsün. Anasıdır, yazıktır, günahtır. İçim parçalanıyor. Kadın gelmiş mi, gelmemiş mi, kimse ne araştırmış, ne sormuş, üvey anayı seven komşular, ne bu konuyu ona duyurmuşlar, ne de birinin konuyu açmasına müsaade etmişler. Mevzu kapanmışa benziyormuş. Aradan yedi-sekiz yıl kadar geçmiş.
Kız on sekizli yaşları doldurmuş, şehirden bir talibi çıkmış. Aile ve kız münasip görünce de, kızı istemeye gelmişler.
Tamda Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle denmek üzereymiş ki, kapı çalınmaya başlamış. Hayırdır inşallah deyip kapıyı açtıklarında ne görsünler, kızın gerçek anası. Onun demiş anası varken, gerçek anası sağken, böyle bir gecede, beni nasıl çağırmazsınız diye yıkmış ortalığı.
Erkek tarafı şaşırmış. Biz demişler gerçek anası olarak bu hanımı bilirdik. Kadın, söylese bilirdiniz demiş, daha ne kadar saklayacaktı ki, bu kızın gerçek anası benim demiş bu evliliğe de rızam yoktur. Benim kızım, ağalara, beylere münasipken, siz de kimsiniz?
Erkek tarafında güngörmüş bir kadın varmış. Biz demiş senin bu çocuğu kundaktayken babasının önüne nasıl bıraktığını, nasıl öfkeyle ağıza alınmayacak laflar söylediğini biliriz. Bu adamın tek bir laf söylemediğini de! Bu kız ne zamandan beri senin evladın oldu.
Bu adam, bu çocuk ziyan-zebil olmasın diye bu kadınla evlendi. El kadar çocuğa bu kadın yüksünmeden baktı. Sardı sarmaladı. Bu yaşa getirdi. Sen neredeydin o yıllarda bu yaşa kadar gelip bir defa gördün mü, merak ettin mi? Saçlarını okşadın mı, kızım, yavrum, evladım dedin mi?
Üvey ana dediğin bu kadın, bu kıza kendi öz kızı gibi baktı. Biz onu tanıyanlar olarak şahidiz.
Kızın gerçek anası, ben demiş yarın Kadı Efendiye gidiyorum, kızımı almakla kalmayacak, bu düğünü de bozacağım. Babası kadar üvey anasından daha fazla benim söz hakkım var.
Kızı isteyen aile, kız istemeyi tehir etmişler. Kız tek bir kelime konuşmamış. Kızın anası, mahallede ki akrabası olan kadının evine gitmiş. Üvey ana ise sabaha kadar ağlamış.
Öğleden sonra Kadı Efendi herkesi çağırmış. Kızın anası, Kadı Efendi demiş, ben hayata küstüm, kahrettim. Kendimi köyüme hapsettim. Lakin ara ara kızımı gelip gördüm. Konuşmadım. Uzaktan takip ettim. Onu doğuran benim. Benden habersiz kızımı gelin edemezler. Benim analık hakkım yok mu?
Kadı Efendi kızın babasını dinlemiş, şahitleri dinlemiş en sona üvey ana ile kızı bırakmış. Üvey ana benim söyleyeceğim bir şey yok Kadı Efendi demiş. Ne desem yanlış anlaşılacak. Kızımız burada, ne söyleyecekse, ne anlatacaksa doğru olan odur.Kadı Efendi kıza dönmüş sen anlat bakalım kızım demiş. Kız Kadı Hazretleri demiş, ben on yaşlarındayken, beni doğuran kadının akrabası olan şu komşu kadın, beni evine çağırdı. Senin gerçek anan , ana bildiğin kadın değil, o senin üvey anan dedi. Gerçek anamla da beni birkaç defa karşı karşıya getirdi. Üvey anamın bana bugüne kadar sesini yükselttiğini, beni azarladığını, incitecek bir lafını duymuş değilim. Kardeşlerim beni öz be öz ablası bildi. Onları anamla birlikte büyüttük. Gerçek anam her defasında, üvey anamı kötülerdi. Hele komşumuz olan kadın. Aralarında ne vardı, ne geçti, ne oldu bilmiyorum, ondan nefret ediyordu. Beni doğuran kadın da burada, beni kundakta bir bebekken alıp bugünlere getiren kadın da.
Beni doğuran kadın, beni atıp giden kadın, ben bildiğim halde, onların üvey ana dediği anama tek bir kelam etmedim. Her şeyi bildiğim halde, üzülür, kalbi kırılır diye anlatmadım. Babama dahi üzülmesin diye söylemedim.. Bana sarılışını, hasta iken sabahlara kadar başımda bekleyişini hiç unutmadım. Üveylik bu mu? Babamdan alamadığı hırsını, intikamını benimle mi alacak öz anam?
Beni isteyecekleri gün gelip ortalığı birbirine katan, benim mutlu olmama gölge düşüren bir kadın benim anam olabilir mi? Ne istiyor benden? Onu tanımıyor, bilmiyor değilim. Üvey ana diyorlar ya, ben üvey ana dedikleri bu kadından ve bana yapmış olduğu analığından razıyım. Öz anamı kışkırtan, mutlu olmamızı engelleyen mahallemizde oturan şu kadından da şikayetçiyim demiş.
Yaşlı kadın, Kadı Efendi demiş, ana kolay bulunmaz, ana gibi yâr olmaz. Oyle olmuş, böyle olmuş, anası! Onu doğuran kadın. Üzerinde hakkı olan kadın. Böyle biliriz, böyle söyleriz.
Kadı Efendi, yanlış bilir, yanlış söylersiniz demiş. Doğurup bir yere bırakmakla ana olunmuyor. Anayım denilmiyor. Yan yana koyun bakalım bu iki anayı, hangisi bu kızcağızın anası. Doğurup bırakan mı, yetiştirip bugüne getiren mi?
Sonra dönmüş kızın öz anasına, Kızını duydun demiş. Onun anası sensin, ancak o kıza karışma hakkına sahip değilsin. Zaten yaş olarak reşit olmuş. Reşit olmasa da sana vermezdim. Bir daha bu kızı istemeye geldiklerinde evi basmayacaksın, kızın mutluluğuna karışmayacaksın.
Kadı Efendi sonra yaşlı kadına dönmüş, sende demiş artık ortalığı bulandırmayacaksın. İnsanları birbirinin üzerine göndermeyeceksin. Nedir bu senin kızın üvey anasıyla alıp veremediğin?
Kızın babası, Kadı Hazretleri demiş, benim hanımın anası, bu kadının üvey anası olur. O kadında benim rahmetli anam gibiydi. Bu kadına da ne de benim şimdiki hanımıma gün yüzü göstermedi. Hepsi ölüp gittiler amma, insanlara çok çektirdiler, adeta kan kusturdular.
Ne yapsın kadın, her üvey anayı, kendi üvey anası gibi sanıyor. Başlangıçta benimde aklımda çok yanlış düşünceler vardı, lakin hanımım üvey ana ile ilgili bilinen ne kadar olumsuz düşünce varsa hepsini yıktı attı.
Anlatırlar ki; kız evlenmiş çok mutlu olmuş. Öz anasıyla üvey anasını bir araya getirmiş, barıştırmış ancak üvey anası başının tacı olmuş. Her kim üvey analarla ilgili olumsuz bir şeyler anlatmaya kalksa, bu hikaye anlatılmış, her üvey ana aynı değildir, iyisi, iyi niyetlisi, hoşgörülüsü, vicdanlısı her daim vardır diyerekten….
Şehir şehire, Üvey ana üvey anaya, baba babaya, öz ana öz anaya, komşu kadın komşu kadına, Kadı Efendi Kadı efendiye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…