Uzun Lafın Kısası!

Erol Sunat

 

Özetle, kısaca, lafı fazla uzatmadan diye başlayan anlatımların, nihayete ermesi, sonuçlanması demişiz uzun lafın kısasına…

Demişiz demesine de, ne bilelim araya Pandemi diye bir dönemin gireceğini…

Ne bilelim bu kadar eve kapanacağımızı…

Ne bilelim bu kadar, karşıdan karşıya elmalı dağlar misali, aynı şehirde bile aylarca ayrı kalacağımızı,

konuşamayacağımızı, görüşemeyeceğimizi..

Ne bilelim bu kadar dilimizin şişeceğini!

Telefonu eline alan en az 15 dakika konuşuyordu.

Fazlası var, eksiği yoktu. Sonrası laflarımız hiç kısalmadı, uzadı gitti. Hâlâ da öyle …

Ancak hem kimyamız hem de psikolojimiz bozuldu.

Hiç seyretmediğimiz televizyon programlarını seyreder olduk…

Şu saatten şu saate kadar diye başlayan, bazılarımızın askerlik günleri aklına gelip, izin günleri gibi, izin saatleri gibi dediği o günlerde saatin onunda kendini dışarı atan, son dakikasına kadar izin saatini doldurmadan eve girmeyen değişik bir ruh hali…

Sonrası değişik sendromlar…

Kimi mağara sendromu dedi…Kimi izin sendromu…Kimi eve kapanma sendromu…Nur topu gibi sendromlarımız oldu, evlerimize doldu diyenlerde cabası…

Yaşama sevincini kaybetmek gibi değişik bir duygu…

Dışarı çıksam ne olacak ki diye başlayan savunmalar, uyumuş kalmışım, canım bugün dışarıya çıkmak istemedi diye gösterilen çeşit- çeşit bahane!

En yakın bakkaldan, marketten iki ekmek alıp, koşa koşa eve geri dönmeler!

Yüze vurulan neşesizlik ve memnuniyetsizlikler…

Uzun lafın kısası, garip bir içe kapanma hali…

 

*****

Hayat eve sığar denilen o slogan, hasta etti 65 yaş ve üzeri insanları.

Hayatı eve sığdırmak, anlatanlar için çocuk oyuncağı gibi geldi ki, küçücük çocukların dilinden hayat eve sığdırılmaya çalışıldı.

Sonunda sığdı. Eve sığmakla kalmadı, bayramlarda eve sığdı. Hayallerde, umutlarda…

Bir tarihte, eve o kadar çok şey sığdırdık ki, o evlerde bize oturacak, yer kalmadı diye yazdığım olmuş.

Hayatı eve sığdırmasına sığdırdık amma, olan bize oldu.

Karamsar olduk.

Kötümser olduk…

Alıngan olduk…

Duygusal olduk…

Bir bardak suda fırtına koparanlardan olduk.

Çok bilmiş evlatlarla harp eder olduk.

Ben sana evden çıkmayacaksın demedim mi diyen çok bilmiş çocuklara sahip olduğumuz gerçeğiyle yüzleştik!

O günlerde birde baktık ki, ne kadar da çok iyiliğimizi isteyen varmış!

Uzun lafın kısası, onlar iyilik perisi, bizler ise denilenleri yapmayan, kural ve kaidelere uymayan asi büyükler olduk.

 

*****

Pandemi yine o dönemde, yüzde doksanların üzerinde, 65 yaş ve üstünü hedef almıştı.

Aşı yoktu,

Karantina çoktu,

Yoğun bakım yatakları ful doluydu.

Solunum cihazlarına bağlı olanlarda patlama yaşanıyordu.

İşin garibi, maske, mesafe ve hijyen kuralına dört dörtlük sadece ve sadece 65 yaş ve üstü uyuyordu, Sonra yine o bildiğimiz yasaklar 65 yaş ve üstü diye başlıyordu hep.

Orhan Veli beni bu havalar mahvetti diye başlamış ya şiirine…

Bizi de bu pandemi havaları mahvetti…

Bu Pandemi yasakları…

Bu yasaklara harfiyen uymak!

Ve anlaşılamamak, evlere kapanmak, yakasına küsüp oturmak!

Uzun lafın kısası diyeceğiz amma, nasıl diyelim, nasıl söyleyelim!

 

*****

Kendi yaş gurubunuzdan çok yakınımızı, çok dostumuzu, çok arkadaşımızı kaybettik. Eve kapanma sendromu, kendini her sabah dışarıya atmaya alışkanlığına sahip olanlarımızı bile allak-bullak etti.

Hayat eve sığar diye diye, eve alıştık kaldık!

Odalardan odalara dolaşanlar, uyku düzenini kaçıranlar, kendi kendine konuşanlar, sabahlara kadar televizyon başında kalıp, elinde kumanda, uyuyup kalanlar da bir başka sendromun eline düştüler.

65 yaş ve üstünün tamamı emekli…

Dışarıya çıkamayan bu insanların aç-aç oturacak halleri yoktu. Marketler ürün fiyatlarına öyle dokunuşlar yaptılar ki, 65 yaş ve üstünün feleği şaştı.

Üç kuruşluk emekli maaşları pek tabi ki yetmedi…

Pandemi ölümlük-dirimlik diye bir kenara da biriktirdikleri üç-beş kuruşu da aldı götürdü.

Bazı emekliler, emekli maaşlarına takviye olabilecek işler yapabiliyorlardı. Onlardan da oldular.

Maaşlar yetmedi, dertler bitmedi, bir şeyler anlatmaya çalıştılar kimse dinlemedi.

Kimine evlatları destek oldu. Kimine yardım kuruluşları…

Bu durumu da kabullenemedi bu insanlar. Gözleri doldu. Konuşamadılar.

Uzun lafı kısası, efkâr bastı her birini.

 

*****

Pandemi öncesinde her biri ayakları üzerinde durmaya çalışıyorlardı. Hayatı eve sığdırma formülü, her şeyi unutun, bırakın, girin evinize, kapatın kapınızı, açın televizyonunuzu, şöyle tavşan kanı bir çay demleyin, oturun pencerenin kenarına sokağı, caddeyi seyreyleyin der gibi anlatıldı neredeyse her Allah’ın günü…

Bu anlatımlarda hasta etti insanları…

İnsanlarımız, dertlerimize, sıkıntılarımıza, yaşadığımız sendromlara bir teşhis koyan, ilacı şu, tedavisi bu diyen olur mu diye beklediler!

Tatlı yiyelim tatlı konuşalım demişlerdi amma, başta baklava olmak üzere tatlı fiyatları da uçmuş gitmişti.  

Uzun lafın kısası, 65 yaş ve üstünde şeker vardı, kalp vardı, tansiyon vardı, kolesterol dahil dahası da vardı, onlara tatlı zaten yasaktı, lafın tatlısı yeter de artardı!

Biz daha başka ne diyelim, yorum sizin efendim…

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.