“Bir ulusu yıkmak için atom bombasına veya uzun menzilli füzeye gerek yoktur. Eğitimin kalitesini düşürmeniz yeterlidir” demiş bir düşünür, ne kadar doğru söylemiş.
Biz, Türkiye’de her alanda iyice kendi içimize dönük yaşıyoruz. O kadar çok şey biliyoruz ki(!) bilgi dağarcığımızın ürettiği ve yüklendiği yüklerle o kadar meşgulüz ki, başımızı kaldırmaya vaktimiz, dünyada neler oluyor ne gelişmeler var diye düşünüp bakmaya gücümüz yok.
Aslında insanlar bir iş yaparken, çevrelerini ve yapılan işleri, gelişmeleri kontrol etmeli ve görmeli ki, kendisi nerededir, gelişen olayların ve bilimin ne kadar ilerisinde, ne kadar gerisindeyim diye bir kıyaslama yapabilsin.
O yüzden insan yetiştirmede çok gerilerde kalmışız. Yıllarca çağdaş medeniyet seviyesine geldik derken, aslında bir arpa boyu yol alamadığımız göz önündedir. İnsan yetiştirmedeki başarısızlığımız, ezbercilik ve taklitçilik, eğitim kalitemizin göstergesidir. Düşünememek, fikir yürütememek ve çözüm üretemeyen bir yapıyla eğitim politikası geri kalışımızın en büyük nedenlerindendir. Eğitimimizde ne bir milli duruş, ne de süreklilik söz konusudur. Birbirini takip eden bakanların ilk söylemleri, “bu sistem çökmüştür, acil önlem gerekir.”
Oysa daha yolun başında çocuklara verebileceğimiz düşünme, sorgulama ve sorumluluk almaya dayalı bir gelişim sürecini hazırlamak gerekir. Ezberciliğe dayanan bilgi akışından uzaklaşmak, öğrenme ve bilgilenme, gelişme ve geliştirmeye dayalı bir başlangıç bilinci oluşturulmalı. Ezbere dayalı gelişime kapalı bir sistemle yetişen genç dimağlar, geleceğe adapte olamazlar, sorgulamak ve bilinçlenmekten mahrum kalırlar. Oysa milletlerin gelişimi ve bağımsız bir şekilde ayakta kalması, gelecek nesillerin elindedir.
Maalesef eğitim sistemimiz, günü kurtarmak üzere kurulu. Çocukları, yarış atı gibi dersten derse koşturarak, derslerle haşır neşir yapıyoruz. Sadece temel bilgiler üzerine yoğunlaştırarak, bilgi ve becerilerini yok sayıyor, yeteneklerini keşfedip geliştirmekten yoksun bırakıyoruz. Kaç okulumuzda çocuklarımızın bu yeteneklerini ortaya çıkartacak ve çocukların yeteneklerini fark edecekleri pedagojik öğrenme teknikleri uygulanıyor? Kim hangi dalda başarılı, resim mi, sosyal mi, fen mi, spor mu diye gözlemlemeden eğitim veriliyor ve sonucunda çocukların özel yetenekleri fark edilmediği için bastırılıyor, ne sporcu yetişiyor, ne sanatçı yetişiyor ne de fen alanında bir bilim adamı.
Sistem o kadar daralmış ki, idare ve öğretmenler tarafından bir öğrencinin genel durumu değil, okul kırma, geç gelme ve buna benzer durumları aileye ulaştırılıyor. Oysa yapılacak pedagojik öğrenme teknikleriyle öğrencinin başarılı olduğu dalların tespitiyle ailelerle irtibata geçilip yönlendirme yapılması ve gelişimini o yönde tamamlaması gerekmez mi? Sistem yeterince sıkıntılıyken, idealist öğretmen ve idareci yapısı yokken, ne bekleyebiliriz ki? Maalesef her şeyimizde olduğu gibi öğreticilik yönümüzde, nemelazımcılık yüzünden geri kalmaktadır. Sistem kesinlikle dar bir çerçeve içinde kalmış ve çökmüş.
Böyle bir çökmüş sistemde yetişen gençliğin başarı yüzdesi de düşük kalınca, içlerinden sivrilen birkaç kişiyi de ülke sınırlarında tutmak imkânsız hale geliyor ve kalanlarla da ilerlemek isteniyor ama işin ehli olmayınca bozuk sistem çarkının içerisinde onlarda yok olup durumu daha da kötüleştiriyorlar.
Ana başlığımıza gelirsek, sistemli olarak yok edilen milli eğitimin sonucunda, kalifiye eleman ve bilim adamı yetiştirememek, dış dünyaya bağlılık ve dış dünyanın bizim üzerimize kurmaya çalıştığı dayatmalarla eğitimden sosyal hayata kadar genel yapımızın bozulmasına neden olur. İşte asıl felaket bu. Atom bombası korkusu değil. Gençliğin yetişme şekli, milli eğitimin sistemsiz insan yetiştirmesidir. Asıl çöküntü buradadır. Eğitim çökerse, ne sanayi, ne ekonomi, ne de insanlık kalır.
Eğer bir ülkenin yok olmasını istiyorsanız, atom bombası ve uzun menzilli füzeye para harcamanıza gerek yok. Hatta fazla çaba da göstermenize gerek yok. Lakaytlık, vurdumduymazlıkla eğitimi çökertin, kopyacılığa, hırsızlığa devam edin yeter. Eğitim çökünce, hırsızlıklar başlayacak, hırsızlıkla yetişen doktorun elinde hasta ölecek, hırsız mühendis ve müteahhidin yaptığı binalar çökecek, hırsız ekonomistlerin elinde para batacak, bilgisiz akademisyenler, siyasi ve tarafgir olacak ve en tehlikeli olanlardan birisi de, adalet hâkimlerin elinde yok olup gidecek.
O yüzden kimsenin size savaş açmasını ve saldırmasını beklemeyin. Biz zaten eğitim kalitesini düşürerek içini boşaltıyor, kendi kendimize saldırıyor, gelecek nesillerin içini boşaltarak yok ediyoruz. Gelişmeyen ve her yıl değişen müfredatla, kendi ayağımıza sıkıyoruz. Biz kendi kendimizi yıkıyor, kendi çöküşümüzü hazırlıyoruz.