Futbol adına Konya'da öyle bir hafta yaşadık ki neresinden tutarsak elimizde kalır. Aslında konuşulacak pek de fazla bir şeyin olmadığını düşünerek kalem oynatıyorum. Her şey o kadar net, o kadar açık, tartışmaya kapalı ki bu yanlışları konuşmaya yazmaya ben utanıyorum.
Her şeyden önce ortada başkanıyla, teknik heyetiyle, oyuncusu ve taraftarıyla muhteşem bir hava yakalamış bir kulüp var. Ki bu da son altı maça en azından skor anlamında yansıdı ve yenilmiyoruz. Yani bileğimizi büken olmadı. Bu son altı maçta aldığımız 12 puan bizi yukarılara taşırken hedefleri de beraberinde getiriyor. Üçüncü Aykut Kocaman döneminde 9 maçta 16 puan topladık ki bu, ligin son sırasında bulunan Akhisar'ın sezon boyunca topladığı puanla nerdeyse aynı anlama geliyor. Bu arada sezon başından Aykut Kocaman dönemine kadar geçen 12 maçlık süreçte de 17 puan toplayan bir Konyaspor daha var. Kendi farkını, tarzını bu şekilde ortaya koyduğu için bunu belirtmek istedim ki bu şehir bu adamı en fazla bu yüzden seviyor.
Her hafta her yazımdan sonra bu takım şut çekemiyor, pozisyona giremiyor, zevk vermiyor diye mesaj atan, arayıp sitem ve eleştirilerini ileten birkaç kişiye de ders niteliğinde bir Malatyaspor maçı ortaya çıktı. Ne diyeyim, ders olsun. Korkak futbolunu ortaya koyan, vur kaç taktiği ile Konyaspor'u yıkmayı hedefleyen Malatyaspor aynı zamanda oyun oynamadığı gibi oynatmama düşüncesiyle sahada yer aldı.
Erol Bulut Konyaspor'u adım adım analiz etmiş olacak ki ilk on dakika baskısından adeta yatarak kurtuldu. Baktı ki iş yapıyor, bunu maçın geneline yayarak sıkıştığı her an takımı yerden toplar hale gelen bir sağlık ekibini sürekli saha içerisinde gördük. Ve oyunu bu şekilde soğutarak istediği bir puanı da aldı. Zaten maç sonu demeçlerinde "Kazanamıyorsan kaybetmeyeceksin" sözüyle de bir puana ne kadar da şartlı geldiklerini dolaylı yoldan kendisi de oldu. Saygı duyuyorum. Ve her ne olursa olsun karşında oyun oynamayan, seni de oynatmak istemeyen bir takıma karşı ev sahibi olsan da bir puanı almak elbette hiç yoktan iyidir. Ki aşağıda tarafın olduğu kadar yukarı tarafın da çok karıştığı haftalarda bir puandan ziyade karşı takımın da iki puanı daha hanesine yazdırmamak en azından bu haftanın tolore edilebilir bir yönü oldu.
Her ne olursa olsun, bir puan ya da üç puan yahut yenmek ya da yenilmek ayrı bir tarafta dursun; Halil Umut Meler denen şahsın bu maçta yaptığı kritik hatalar yenilir yutulur cinsten değildi. Hakem hataları yerine göre elbette kabul edilir lakin dijitalleşmeyi her yönüyle kullandığımız bu süreçte hala hakemin çaldığı düdükler maçın önüne geçiyorsa işte burada büyük bir sıkıntı var demektir. VAR sistemi olmasına karşın hala yapılan bir hatadan dönüş yapılmıyorsa bu büyük sıkıntının adı art niyettir ki bunun başka bir açıklaması olamaz. Ben buna sözün bittiği yer diyorum ki köşeye başlarken de sırf bu yüzden "Aslında konuşulacak pek de fazla bir şeyin olmadığını düşünerek kalem oynatıyorum" demiştim. Eğer şehri veya kulübü yönetenler de bu fikre sahipse Fenerbahçe'nin hakem hatalarıyla gündemi belirlediği haftada somut hamlelerini ortaya koyarak adım atmaları gerekir ki yoksa Fenerbahçe maçına şimdiden mağlubiyet yazabiliriz. Çok konuşulan bir maçın ardından yine çok konuşulacak bir deplasmana doğru yol alırken bekleyip görelim bakalım zaman bize neleri yaşatacak.