Varak-ı Mihr ü Vefâ

Erol Sunat

Varak-ı mihr ü vefayı kim okur kim dinler” ifadesini sağ olsun, Bursa Eğitim Enstitüsünden Hocamız olan Prof. Dr. Ali Süreyya Beyzadeoğlu hatırlatmıştı.

Karamanlı Kâmî’ye atfedilen “Güle gûş etdiremez yok yere bülbül inler / Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler” beytinin açılımı ise şöyle;

“Zavallı bülbülün sesini işittiremeden boşu boşuna gül için feryat etmesi gibi; dostluk ve vefa sayfasını da ne okuyan var ne dinleyen.”

Zavallı Bülbül dünde zavallı ve çaresiz olarak anlatılırdı, bugün içinde pek değişen bir şey yok.

Bülbülün sesi duyulmasın diye…

Güle ulaşmasın diye…Gül bülbülü görmesin duymasın diye…Engellemelerin haddi hesabı yok…

Bülbül bıkmadan, usanmadan, yılmadan hakikatleri söylemeye devam edenlerin sembolü…Feryadını duyan yok…Ne söylüyor ne demek istiyor diye bakan yok, aldıran yok…

Bırakın konuşsun dursun…Ne söyleyecekse söylesin diye, gülün olmadığı, güle oldukça uzak bir yerde istersen avazın çıktığı kadar bağır, çağır, yık ortalığı istersen…

Bak bakalım duyacak mı, seni duymasını beklediklerin diyorlar. Ya da benzeri birtakım yaklaşımlarda bulunuluyor.

Bülbül ne mi diyor?

Varsın beni duymasın hayırsız ve vefasız dünya…

Mevlâ duysun yeter!

Hadi benim elimi kolumu yolumu bağladınız…Gülden ayırdınız…Gül duymasın sesimi, görmesin yüzümü diye Fizan misali bir yere savurdunuz attınız. Feryadımı Mevlâ duyuyor ya…

Mevlâ duydu mu, gül duyar, bağ duyar, bahçe duyar, kapı duyar, ağaç duyar, böcek duyar, çiçek duyar…

Alemler duyar, alemler…

*****

Bakmayın siz, bülbülü güle yaklaştırmayan, güle küstüren, uzak durduran hikayelere, şiirlere…

Kurban olayım Mevlâ’ya…

Bülbülü de gülü de kim yarattı?

Mevlâ…

Gönülden gönüle giden o bilinmez yolları güle, bülbüle, bahçeye bildiren, bulduran kim?

Mevlâ…

Varsın aralara engel koyanlar, set çekenler, gülle bülbülün arasında dağlar var, tepeler var, ovalar var, vadiler var, hatta derya deniz var, derya deniz diye konuşup atıp savursunlar…

Varsın, Bülbül içlense de içli içli feryadı figan etse de gül duymaz onu desinler…

Bülbül hele bir başlasın şakımaya…

Kim demiş gül duymaz, gül bilmez, güle ulaşmaz diye…

Belli ki rüzgarları hiç tanımamışlar…

Rüzgâr, bülbülün feryadını, ne söylemek istediğini, o kadar çabuk ulaştırır ki güle, akıl da durur, mantık da…

*****

Varak-ı mihr ü vefa, dostluk ve vefa sayfası demek…

Dostluk ve vefa sayfasını açmadan ne huzur bulabilirsiniz ne de kafanızı yastığınıza gönül rahatlığı ile koyabilirsiniz.

Bu sayfa bildiğiniz sayfalara benzemez…Dostluk gibi, vefa gibi iki güçlü faktörün bir araya geldiği sayfaya göz atmak demek, fırtınalı denizlerde gemisini sağ salim karaya çıkartmak demek…

Dibe vursa, sıçrayıp, kendini kurtarmak demek.

Taşı nereden yediğini, dostunu-düşmanını, tuzak kuranı, pusu atanı, hile yapanı, arkadan iş çevireni, dost görünüp sırtından bıçaklamak üzere olanı sezmek, önceden fark etmek demek…

Bakmayın siz vefa hakkında ümitsiz sözler sarf edenlere…

Bakmayın siz dost ve dostluk hakkında atıp tutanlara, ahkam kesenlere…

Keşke, onların hakiki anlamda dostları olsaydı…Keşke, onlara vefa gösteren bir Allah’ın kulu çıksaydı…

Menfaatleri örtüştüğü oranda bir dostlukları var onların. Say beni sayayım seni diye bir felsefe edinmişler. Karşılığı olmadan, karşılığını almadan tek bir adım atmayanların vefasından bahsedilebilir mi?

*****

Gül, bülbül hariç her sesi dinledi. Bir zamanlar, bülbüle bayılan, o sese vurgun olan, âşık olan o güle ne oldu dersiniz?

Bu sorunun cevabını aramayan yok…

Gül zamana mı uydu?

Çağ mı atladı?

Kendini mi güncelledi?

Bahçe aynı bahçe, gül aynı gül…

Kapıda, bülbül gelemez, bülbül giremez, bülbül bahçe kapısında dahi şakıyamaz yazılı…

Bahçede bülbülden gayrı ne arasanız var.

Karga var…Kuzgun var…Baykuş var…Saksağan var…İbibik var…

Her biri bülbül benim deme sevdasında…

*****

Gül bahçesinde bülbüle yer olmaz mı?

Gülistanın göz aydınlığıdır bülbül…

Yüz akıdır…

Yüzünü ağartandır.

Kulakların pasını silendir.

Yaslı gönülleri şenlendirendir.

O bahçede olmayan bir tek o!

Nedeni ne?

Neden yok?

Bilen yok…

Sebep ne?

Sebep belki de, “Söyleyemem derdimi kimseye…” diye başlayan dizelerde saklı…

*****

Sözlerini Faruk Nafiz Çamlıbel’in yazdığı, bestesini Dr. Alaaddin Yavaşca’nın yaptığı o hüzünlü şarkı;

“Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok / Bir yer ki sevenler, sevilenlerden eser yok” diye başlıyordu.

Gülistanlarda, Bülbüllere yer olmadığında, olan hep bahçeye olur, olan güle olur, olur da olur…

Bülbülün olmadığı bahçeler solduğu kadar soldu. Harap olduğu kadar oldu. Bülbül olmadan olmuyor.

Ne dersiniz?

Varak-ı mihr ü vefayı yani dostluk ve vefa sayfasını açmayalım mı artık?

O sayfa öyle bir sayfa ki, açmadan okumadan anlayamazsınız gülü, bülbülü gül bahçesini…

Değilse anlayamazsınız, Kargadan, Saksağandan, Kuzgundan Bülbül olmayacağını, olamayacağını?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.