Bazen yazarken içim burkuluyor, yüreğim yanıyor, sevginin yerini öfke, saygının yerini nefret alıyor. Biliyorum bu duygular, ne insani, ne ahlaki ne de İslami’dir. Nereden geliyor ya bu duyguların kaynağı denebilir. Cevabı; elbette insandan, dost dediğinden, yazarlardan, medyadan, okurumdan; çok ama çok sosyal merkezden.
Toplum olarak aslında çok da şikayet etmemeliyiz. Zira biz neysek, toplum da odur. Toplumu olmayan bir fert, ferdi olmayan bir toplum yoktur. Devlet de toplumun içinden gelen fertler tarafından yönetilir. Yasa yapıcılar, yürütme ve yargı da içimizden çıkan insanlardır. Kurumsallaşmayan toplumlar, şirket ve devletlerin ömrü uzun olmuyor. Ülkem gibi her insan kendini bir bakan, bir başbakan bir başkan gibi görür ve devleti idare etmeye kalkarsa, vay halimize.
İnsanın iyisi veya kötüsünü belirlemek ve yargılamak bize düşmez ama kötülerin, ideoloji sapkınlarının, dini kendi çıkarları için kullanan, çağdaşlığı giyimden öteye götüremeyen, insan-tarih-devleti, DERİNLİĞİNE İNMEDEN ŞEKİLDEN İBARET GÖRENLERİN ortada olduğunu düşünün. İnsana, yönetime, daha da kötüsü YÖNETENLERE YÖN VERMEYE kalkanların; iyisi suskun, akıllısı küskün, düzgünü çekingen, aklı erdiği halde nemelazımcınların ülkesi olmak nasıl yorumlanır, siz düşünün.
Tüm bunlar arasında iyisi de, kötüsü de olacaktır ama ülkemde olaylar birbirini kovalıyor, ekonomik ve teknolojik yükselişe rağmen sosyal yapı giderek bozuluyor, değerler yitiyor, bir kaşık suda fırtınalar koparılıyor. Devran dönüyor, seçilenler, hükümetler topluma tamı tamına hakim olamıyor, öyle değil mi?
Son günlerin önemli olaylarından TACİZ hakkında ele aldığım yazıya çok tepki aldım. Tepkiler normal görülse de tepkinin muhtevasına bakılırsa biraz şaşkına dönüyorum. Yorumları her kesim kendine göre yapıyor, her yanlış başka yanlışı hatta yanlışları getiriyor ve aklı erenlerin de suskunluğu sürüyor. İşte bunlardan biri daha.
Çocuk gelinler vakaları da uzun zamandır ülkem gündemini işgal ediyor ve edecek gibi de görülüyor. Tamam da konu sadece çocuk gelinler değil bu anlayışını çok ötesine geçmiş de haberimiz yok. İstatistikler açıklandı. Boşanmalar alabildiğine artmış, istatistiklerin detayına girip kafa yormak istemiyorum ama boşanmaların arkasındaki anlayışı kavramak her vatandaşın işi olmalıdır. Bana ne, boşanan ben değilim diyemeyiz. Bu tür olaylar kötü örneklerdir. Dikkat edilirse en çok boşanma İzmir, Muğla ve Antalya gibi çağdaş görünümlü, en az ise Şırnak, Hakkari ve Bitlis gibi daha geleneksel illerde görülmekte. Bu bir şey anlatmıyor mu?
Konuyu bir başka haliyle yorumlarsak, boşanma hızının düşük olduğu iller evlenme yaşının da düşük olduğu iller olarak belirmektedir. İŞİN SIRRI DA BURADA. Yasalara göre 18 yaşın altında evlenen kızlar çocuk gelin olarak görülüyor. Bu karar biraz da kadınlığa 13-14 yaşında adım atmış yüksek sosyete soytarıları ile kendini sanatçı gören çevreler ve de laikçi teyzelerin baskılarıyla alınıyor gibi geliyor. Çocuk gelinler için 15 yaşa kadar bir şey denmez ama 16-17 yaşına gelmiş, sahipsizlik, ekonomik sıkıntı veya herhangi bir sosyal sebeple yüksek tahsil yapmayan, kendi isteğiyle evlenmek, sahiplenmek isteyenlere neden karşı çıkılır ki?
Ortalama evlenme yaşının kızlarda 25’e, erkeklerde 28’e ulaşması genç evliliğe karşı çıkanları ilgilendirmiyor mu? Çevremde 30’lu 40’lı yaşlara gelmiş, evlenmek istediği halde evlenemeyen, düzgün, namuslu kızlar bilirim. Bu onlara bir haksızlık değil mi. Geç evleniliyor da boşanmalar azalıyor mu sanki, aksine artıyor.
Herkes ve her kesim için uygun olmayabilir veya öyle görülebilir ama evlenme yaşının uygun kesimler için sosyolojik araştırmalar da yapılmak suretiyle 16 yaşından itibaren evlenmesine müsaade edilmelidir. Biyolojik olarak 12-13 yaşından itibaren anne olmaya hazır bir kızımızın evliliğine mani olmanın hiç hakkı yok. Bu düşünce bazı laikçi, çağdaşçı, modernci hanımların tepkisini alabilir ve istismara götürülebilir ama birileri bu doğruları dile getirmelidir. Üniversitede yıllarımızda birçok arkadaşım evli, hatta çocuk sahibi olanlarda vardı ama hiç de sorunları yoktu. Kimse doğruların arkasına saklanıp yanlışlara alkış tutmasın. Aslında bu konuyu ele almak benim işim olmamalı, daha çok sosyal bilimciler ilgilenmeli.
Kimse bu düşüncenin altında yanlış bir şey aramasın ve bir kere daha düşünsün ve kendine gelsin. Birilerinin hakkını ve yükünü kendi üzerinde görmesin. Toplumun yarası hepimizi ilgilendirir. Taciz ve tecavüz vakalarını sebepleri ile bilimsel olarak ortaya koyalım, genç ve sağlıklı ana hakkında da doğru kararı verelim.
ŞEHİTLERİMİZ İÇİN SAYGI VE DUAYA DURUYOR, OKURLARIMA SAĞLIKLAR DİLİYORUM.