Zaman zaman gerek mezun olmuş ve gerekse son sınıf öğrencilerimiz, bizim, öğretmen olarak atanma sorunlarına dikkat çekmemiz için taleplerde bulunuyorlar. Özellikle “formasyon almayan kalmasın” kabilinden yapılan alımlarla, aşağı yukarı formasyon almayan kimsenin kalmadığı bu dönemlerde, söz konusu talepler daha da artış gösterdi.
Benim gibi, öğrencilerle ve onların sorunlarıyla “Sanki başka hiç işi yokmuş gibi” ilgilenen hocaların, bu tür destek talepleriyle karşılaştıklarına şüphe yok. Sosyal medyayı etkin kullanan bir kişi olarak, genellikle, neredeyse her başı ağrıyanın müracaat ettiği, soru sorduğu, mesaj gönderdiği “gereksiz işler memuru” gibi hissettiğim zamanlar çok oluyor. Ancak yine de bir öğrencimizi bile KPSS, Formasyon, ALES, YDS, ÖYP vs. gibi konular karşısında aydınlatabildiğimizde, kendimizi mutlu ve bahtiyar hissediyoruz. Bu konuda yetkin bir uzman olmadığım halde, çıkan her yönetmeliği okumaya çalışan, yüksek öğretim alanında gündemi takip etmeye gayret eden bir akademisyen olarak, ülkemizin eğitim sorunları karşısında güncel ve zinde kalmaya yoğun çaba gösteriyorum. Belki de bu nedenle öğrencilerimiz bizi bu konularda sık sık ziyaret ediyor, soru soruyor, çözüm ve destek istiyor. Özellikle şu sıralarda ise öğrencilerimiz Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen alımları sırasında sosyal bilgiler veya tarih branşına ayrılan kontenjanın yetersiz olduğunu ve bunun bir an evvel artırılması gerektiğini düşünüyor, bu konuda destek istiyorlar. En azından ben de son yıllardaki alımların son derece düşük olduğunu gördükçe onlara kesinlikle hak veriyor ve mutlak surette kontenjanların artırılması gerektiğini düşünüyorum. Ancak bununla birlikte bu kontenjanın neden az olduğuna dair herhangi bir bilgiye ya da öngörüye sahip değilim. Bu konu uzmanlık alanım olmadığı için bakanlığa bağlı okullarda sosyal bilgiler veya tarih öğretmeni açığının ne kadar olduğunu bilmiyorum. Her sene ilan edilen kontenjanın çok düşük olduğunu görmeme rağmen, kontenjanın ihtiyaç ile doğru orantılı olup olmadığı konusunda da bilgi sahibi değilim. Bakanlığımızın politikaları doğrultusunda ortaokul veya liselerde okutulan tarih derslerinin yeterli olup olmadığı konusunda da- yetersizliğini düşünmekle birlikte- derin bir araştırma yapmış değilim. Dolayısıyla Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde görev yapan bir öğretim üyesi olarak, benim bu konuda sağlıklı ve yerinde bir durum tespiti yapmam ve isabetli çözüm önerisinde bulunmam şimdilik mümkün değil. Ancak buna rağmen yaklaşık yirmi yıldır tarih bölümü mezunu öğrencilerin durumunu ve istihdam alanlarını gördükçe, hatta ve hatta bu çocukların gitgide bozulan psikolojilerine şahit oldukça, bir eğitimci olarak “toplumsal bir cinnet haline” doğru bir gidişin olduğunu görüyor, tarihçi gençlerimizin istihdam sorunları karşısında mutlaka ama mutlaka tarih bir çözüm bulunması gerektiğine inanıyorum. Son tahlilde alanın uzmanları yukarıda temas ettiğim konularda ortaokul veya liselerde tarih eğitimin yeterli olup olmadığı veya ilan edilen kontenjanların ihtiyaca cevap verip vermediği konularında ciddi bilgiler paylaşırlar ya da paylaşmışlarsa buna göre tarihin ve alımların yeterli/ gerekli olup olmadığına ilgili ve yetkililer tarafından hükmedilecektir. Ancak bu detaylar bilinmemiş olsa dahi, her şey bir tarafa, tarih kontenjanının görünen manzara karşısında mutlaka artırılmasının hem ülkemize hem geçmişimize hem de gençliğimize sahip çıkmak anlamına geleceğini özellikle vurgulamalıyım. Üstelik böylece dolaylı veya doğrudan, tarihin her gün televizyondan hoyratça pazarlandığı bu dönemlerde, atalarımızın magazin severlere meze olmasına ve gençlerimizin sağda solda heba edilmesine müsaade edilmemiş olacaktır.