1683 yılında 12 Eylül’de Beç (Viyana) yakınlarında Kohlenberg mevkiinde Osmanlı ordusu tarihinin en dramatik mağlubiyetlerinden biriyle karşılaştı. Orta Avrupa’nın böğrüne saplanan hançer Kohlenberg’te tuzla buz oldu.
Bu tarih ve mevkii, özel olarak Osmanlının genel anlamda da İslam inisiyatifinin sessizliğine işaret eder.
Bu tarihten sonra Anadolu’ya doğru büzülme, hapsolma kabusu hiçbir zaman yakamızı bırakmamıştır.
Bizi çok gururlandıran tabirle üç kıtada at oynatmış Osmanlı hakimiyeti makul limitleri bile zorlayan siyasi hudutlarına Anadolu’dan götürdüğü türküleri de alarak geriye döner.
Budin, Yemen, Muş, Tuna hicranla gerilerde kalır.
300 senedir Osmanlı’yı bozan cendere Birinci Dünya Harbi sonunda Devlet-i Aliyye’yi de soluksuz bırakır.
Sevr Antlaşması’nın Osmanlı’ya layık gördüğü Orta Anadolu’nun kıraç bozkırlarından ibarettir.
Genç Türkiye Cumhuriyeti bilinen bütün petrol mıntıkalarından uzak bir Anadolu haritasına razı edilir.
Bu coğrafya üzerinde kurulan yeni TÜRK DEVLETİ “Sulh” haricinde bütün özelliklerinden kendi rızasıyla vazgeçtiğini ne acıdır ki beyan eder.
Türkiye Cumhuriyeti artık Dünya sahnesinde bir başrol aktörü değil mütevazı kendi halinde bir figürandır.
Bütün hudutlarındaki kapanmamış hesaplar, hainlikler, düşmanlıklar, arkadan vurmalar da işin cabasıdır.
Biçilen rol de ebed-müddet ancak karnını doyurabilecek derecede tarım memleketi olmak, daima borçlanma suretiyle kafasına vurmak ve belini doğrultamayacak ölçüde silahlı kuvvetler bulundurmaktır.
Bu hesapları bozacak her türlü kımıldanışlar, efelenmeler, ses yükseltmelerde irili- ufaklı iç ve dış problemlerle bastırılır.
Musul-Kerkük,
Hatay meselesi,
İç isyanlar,
Asala-Ermeni suikastleri
27 Mayıs ihtilali,
Kıbrıs meselesi,
Batı Trakya,
Ege Adaları,
Bulgar zulmünden kaçan binlerce muhacirler,
1970-1980 terör yılları,
1990-2000 bir avuç terörist yılları ve şehitlerimiz,
Her gün 20-25 şehit verdiğimiz sağ-sol tartışmaları,
Siyasete güya ayar veren 12 Eylül ihtilali,
Kanayan, acı veren Güneydoğu meselesi,
Altına ateş sürülen Kafkas kazanı,
İsrail,
Körfez krizleri,
Irak-İran,
Ve nihayet kapımıza milyonlarca Suriyeli kardeşlerimizin dayanmasıyla oluşan ve nasıl bir savaş olduğunu bile anlayamadığımız 800 km’lik Suriye Sınırı.
Ve oluşan koridor;
Sağ-Sol, Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Laik-Anti laik, Sivil- Asker, Dindar-Dinsiz, Okumuş-Cahil …
Emin olun ki bu liste yarın yeni bir krizle zenginleşebilir.
İhtimaldir ve bu ihtimal de çok güçlüdür.
Türk coğrafyası kendi tarihi ile hesaplaşıyor.
Türkiye kendisi için uygun bulunan repliğin/rolün haricinde şeyler söyledikçe yeni problem faturalarını masasında görmeye hazır.
Sıfır sorun yok artık
Sorun var.
Yanıyor etrafımız
Ateşle imtihanımız
Yaşasın Büyük Ortadoğu Projesi!!!