Vicdansızın hikayesi

Erol Sunat

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde Payitahta yakın, kervanla bir günlük kadar bir mesafede olan bir şehir varmış. Bu şehrin insanları sabah yola çıksalar, akşam hava kararmadan Payitahta varabilirlermiş. Bu şehrin olduğundan fazla görünmeyi pek seven bir mahallesi varmış. Mahallede de birbiriyle akraba olan yoksa da aynı huylu insanlar nasıl olduysa toplanıp gelmişler gibiymiş. Bu mahallede yaşayan bir delikanlı, aynı mahalleden bir kıza sevdalanmış. Ancak delikanlı, bir başka mahalleden bir kızla evlenmiş ayrılmış diye öteden beri anlatılıyormuş.

Mahallede tamda kız istemenin olduğu akşam, kız evinin kapısı çalınmış. Delikanlının eski karısı kucağında 3-4 yaşlarında bir erkek çocuğu ve ağabeyleriyle birlikte girmiş evden içeri…

Kadın, utanmaz demiş, beni bu çocukla bir başıma bıraktın gittin, bu hangi vicdana sığar, sende hiç mi Allah korkusu yok! Delikanlı ayağa kalkmak istemiş, kızın iri yarı dört ağabeyi sakın demişler ayağa kalkma, sana da yazık olur, buradakilere de…Kızın en büyük ağabeyi, ya demiş burada herkesin içinde doğruyu söyleyeceksin ya da buradan sağ çıkamayacaksın!

Delikanlı titrek bir sesle, tamam demiş, bacınızla evlenecektim. Bu şehirden kaçtık komşu diyara gittik, orada bu çocuk doğdu. Olmadı, anlaşamadık. Onu orada bıraktım. Sonra kendi mahalleme geldim. Burada da bugün istemeye geldiğim bu kıza tutuldum. Bacınızı sevdim sandım. Yanlış yapmış olabilirim. Cahillik yapmış olabilirim. Kızın en büyük ağabeyi, utanmaz demiş, bu çocuk benden değil demişsin. Bacımızın adını lekelemişsin. Çocuğuyla birlikte ortada koymuşsun. Sen delikanlı falan değilsin! Adam da değilsin! Seni gebertmemem için bir sebep söyle!

Büyük Ağabey, hırsla, yakalamış delikanlıyı, kaldırmış vurmuş yere. Elinden zor almışlar. Evin içi bağırış ve çığırışla dolmuş taşmış. Kim haber verdiyse Subaşı ve adamları gelmişler. Herkesi derdest edip Kadı Efendinin huzuruna çıkarmışlar. Delikanlı Kadı Efendi demiş. Tamam bu küçük çocuğun babası benim. Yalan yok. Ancak bu çocuğa bakamam. Yanıma alamam. Bu kadına bir akçe dahi veremem. Bu arada delikanlının yeni istemeye gittiği kız, Kadı Efendi demiş söz isterim. Kadı hangi sıfatla demiş. Kızda bu adamın müstakbel karısı sıfatıyla demiş. Tamam olmuş bir şeyler. Geçmiş geçmişte kalmalı. Bu kadın kucağında çocuğu ve ağabeyleriyle evimizi bastı. Müstakbel kocamı ağabeyi yerden yere çarptı. Ben bu çocuk için tek bir akçe dahi verdirtmem, müstakbel kocamı da bunlara yem etmem. Kadı kimin huzurunda olduğunu unutma demiş. Bu adamın karısı değilsin. Hiçbir sıfatın yok. Bir daha konuşursan atarım seni zindana…

Kadı sonra dönmüş, kucağında çocuğuyla sessiz-sessiz ağlayan kadına. Sen anlat kızım demiş ne oldu, neden bu haller geldi başınıza. Kız, Kadı Hazretleri demiş, yalan değil, ben bu adamı sevdim. Ailem vermeyince onunla kaçtım. Komşu diyara gittik. Kimse nikahlı mısınız diye sormadı. Herkes bizi karı koca sandı. Orada ben kilim dokudum, heybe dokudum, çocuğumun babası da tarla bahçe işlerinde çalıştı. Oğlumuz doğdu. Doğru düzgün çocuğunu kucağına almadan, bir de duydum ki, kaçmış gitmiş. Dokumahanedeki kadınlar, bu vicdansızın ardından ağlama dediler, sil gözyaşlarını.

Birkaç yıl çocuğuma oradaki kadınlarla birlikte baktık. Ne geldi ne gitti. En sonunda Payitahta ki en büyük ağabeyime haber gönderdim. Ağabeyim geldi aldı beni şehrimize evimize götürdü. Anam ve babamı ikna etti. Kaç kere kapılarına geldim. Anası ne malum o çocuğun oğlumdan olduğu dedi. Üzerime yürüdü. Kendi beni her gördüğü yerde kaçtı. Benim niyetim çocuğunu kabul etmesiydi Kadı Hazretleri, beni hiç bilmediğim yerde kucağımda birkaç günlük çocuğumla bırakıp da giden vicdansızdan ne bana ne evladıma fayda gelir mi? Ne karar verirsen razıyım. Yeter ki, çocuğum onun ve ailesinin edep ve haya dışı sözlerine muhatap olmasın.

Kadı tam bir şeyler söyleyecekmiş ki, delikanlının anası Kadı Efendi demiş. Ben bu çocuğun oğlumdan olduğuna ikna olmadım. Tamam beraber kaçtılar amma, ondan sonra ne oldu, neden oğlum bu kadını bırakıp da geldi, onları göz önüne almazsan adalet yerini bulmaz. Orada oturan kadınlardan biri, kalkmış ayağa, adalet, insaniyet, vicdan bunların kapısının önünden geçmez Kadı Hazretleri demiş. Oğluna bu kızı kaçırtan, kaçın diyen, komşu diyara gidin diyen bu kadın. O kızdan çocuğun olduğunu inkar et, inkar etmekle hiç bir şey olmaz diyende bu kadın. Şahit istiyorsan bütün mahalle şahit. Biz daha ölmedik Kadı Efendi Hazretleri. Ortalık bir daha karışmış, laflar havalarda uçuşmuş.

Kadı Efendi, ortalığı velveleye verenleri dışarı çıkartmış, sonra da demiş ki; bu küçük masum çocuk, bu delikanlıdan olmadır. Babası bu delikanlıdır. Bu çocuk hakkında her kim ahlaka mugayir kelamlar ederse, bu çocuk Kadının hükmüne rağmen bu adamın çocuğu değildir derse ve bu duyulursa zindanı boylar. Bu çocuk büyüyünceye kadar, çocuk için gerekli akçe babası tarafından muntazam bir şekilde her ay makamıma getirilecek ve çocuğun annesi tarafından alınacak, bugüne kadar vermediği akçeler ise hemen bugün burada tahsil edilerek, çocuğun annesine teslim edilecek. Cezan elli akçe delikanlı…

Delikanlı, benim demiş böyle bir param yok Kadı Hazretleri. Kadı; Bağın var, bahçen var, dükkanın var demiş. Uzatma, akşama kadar ya elli akçeyi getir, ya da cezana razı ol!. Evleneceği kız, bu para çok fazla, dünyada olmaz Kadı Hazretleri demiş, verdirtmem. Sende bunlardan yanasın. Ne demek elli akçe! Kadı, atın şu kadını dışarı demiş. Bir daha da konuşursa haberim olsun. Hem edepsiz hem vicdansız.

Kadı Efendinin yanına kucağında çocuğuyla çıkan genç kadın, en büyük ağabeyine, Ağabey demiş, bunun akçesi parası pulu eksik olsun, götür beni bu şehirden! Ağabeylerden en küçüğü benim demiş Payitahta halı kilim tezgahlarım var, geç onların başına. Hem işine gücüne bak hem de oğlunu büyüt. Hareket etmekte olan bir kervana katılmışlar, çıkıp gitmişler şehirden. O küçük çocuğun vicdansız babası, o vicdansız kızla evlenmiş. Aradan yirmi-yirmi beş sene kadar geçmiş. Üç oğulları olmuş. Bu oğullar vicdansızlıkta öyle ileri gitmişler ki, şehir bunların elinden illallah etmeye başlamış. Yanlarına kendilerine benzer ayak takımı tabir edilen insanlardan toplamışlar. Şehirde her pis olayın altından bunlar çıkıyormuş. Kavga, yaralama, haraç, yol kesme, korkutma, hatta insanları ortadan kaldırma konusunda bunlardan iyisi yokmuş. Şehrin Beyleri, Ağaları en karanlık işlerini bu üç kardeşe yaptırmaya başlamışlar.

Bir gün şehre genç bir tüccar gelmiş. Hana yerleşmiş. Vicdansız kardeşlerin adamları kardeşlere ağalarım demişler. Şehrin en büyük hanına çok zengin bir tüccar gelmiş. Ben kimseye haraç falan vermem demiş. Haraç isteyenlerin cesetlerini de hanın önüne atmış.

Üç kardeş şunun cezasını birlikte verelim demişler, hana gelmişler. Kaldığı odanın kapısını tekmeleyip kırmışlar. Tüccar bende sizi bekliyordum kardeşler demiş. Zaten sizin için geldim bu şehre. Hanın içindeki adamları bir anda odanın içine doluşmuşlar, üç kardeşi kıskıvrak yakalamışlar. Atmışlar zindana. Şehirde ne kadar ayak takımı varsa, aynı gün eksiksiz yakalanmış. Şehrin beylerini, ağalarını ve üç vicdansızın babalarını almış bir korku…

Vali Paşayı aramışlar, demişler ki Vali Paşa çekti gitti şehirden. Sultan bir Bey göndermiş. Subaşı, Muhafız başı, hepsi onun emrinde. Karşı koyanların kellesini anında alıyor adamları. Halk meydanlara döküldü bayram yapıyor. Üç kardeşin babası ben demiş şu Bey kimmiş bir göreyim. Vali Paşanın konağında demişler. Herkesle görüşmüyormuş diyorlar amma, şansını bir dene demişler. Adam kan ter içinde varmış kapıya, anlatmış durumunu. Beyin adamı içeriye girip anlatınca, Bey, bırakın gelsin demiş. Adam süklüm-püklüm girmiş içeri. Beyim demiş, ben o üç kardeşin babasıyım. Merhamet et! Bey ayağa kalkmış, senin demiş bir oğlun daha vardı değil mi, bu kardeşlerin en büyüğünden dört-beş yaş daha büyük olabilir. Adam, doğrudur Beyim demiş. Öyle bir oğlum vardı, öldü mü kaldı mı bilmem. Şeytan görsün yüzünü. Benden ırak olsun da kime yakın olursa olsun. Bey anlaşıldı demiş peki senin bu çocukların anaları sağ mı? Adam, yok beyim demiş, geçen sene bilmediğimiz bir hastalıktan bir gecede öldü gitti zavallı.!

Peki beni tanıdın mı?

Anlatırlar ki; Vicdansız adam Beyi tanıyamamış, o da ona ben senin oğlunum dememiş. O Beyleri, ağaları, babasını ve kardeşlerini şehirden ömür boyu sürgüne göndermiş. Bir daha o şehirde kimse vicdansızlığa yeltenememiş.

Şehir şehire, Vicdansız vicdansıza, Bey Beye, baba babaya, ana anaya, kardeş kardeşe, ağa ağaya, ahali ahaliye, ağabey ağabeye benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.