Vizyona selam yolumuza devam!

Erol Sunat

Kadim bir şehriniz varsa, geçmişten bugüne söz sahibi, adı belli, yeri belli, sözü geçen özelliklere sahipse, zengin tarihiyle ve engin kültürüyle tanınıyor, biliniyorsa ona göre düşüneceksiniz demektir.

Önümüz seçim!

Vizyona girecek, vizyonda olacak, vizyonda olması gereken isimlere sahibiz!

Bu isimler hemen her seçimde yazılır, çizilir, gündeme gelir, bir de bakmışsınız ki, listede olması gerekenler partilerinin kesinleşmiş aday listesinde yoklar!

İlk sıraları kastetmiyoruz! Listenin son sıralarında bile yoklar!

Listeleri alt üst edecek isimler ise başka illere kaydırılmışlar!

Şehrimiz bunları sürekli yaşadı!

Değişmeyen isimler vardı. Banko ilk sıra onlara aitti. Diğerleri ondan sonra dizilirdi.

Sonra banko denilenler, kendini zor kurtardı.

Listeyi sürükleyemedi!

Listenin ilk beşinde olanlar birbirini yedi!

Kol kırılır yen içinde kalır denen söz, paspas misali çiğnendi, yalan oldu.

Aralara sıra krizleri girdi. Kıskançlıklar, hasetlikler, fesatlıklar girdi.

Herkes kendine çalıştı! Ne vizyon kaldı ne misyon! Ne de Ankara’ya gidecek Vekil!

Bu şehir bütün bunları yıllarca yaşadı.

İş gemisini kurtaran Kaptan hikayesine döndü.

Benim yerim bu değildi, ben bu yeri hak etmedim diyen adaylar gördü şehir. Partilerin iyi bir hava yakaladığı dönemlerde, bu sızlananlar, yeterince çalışmayanlar, partilerinin almış olduğu rüzgarla kendilerini bir anda Ankara’da buldular!

Buldular da ne oldu?

Bir dönemlik oldular, sonra unutuldular!

*****

Benim neyim eksik, senin neyin eksik lafları yine uçuşuyor. Dün neyse, bugün yine o! Kulisler içten içe hareketli, gönlünde aslan yatanlar Ankara yollarında…

Partim kazansın, ülke kazansın, şehir kazansın gibi söylemler, kürsülerde, konuşmalarda, verilen mesajlarda fena gitmiyor.

Gitmiyor amma, herkesin gözü ilk sırada…

İlk sıra garanti sıra, banko sıra olarak görülüyor!

Seçimi siyasi parti olarak kazanmak bir yana, kendini Ankara’ya atmak gibi bir önceliğin peşinde olma hali vazgeçilmez bir tutkuya dönüşmüş durumda! Hem de her seçimde! Bu hastalığa neşter vurulamadı, ya da vurulmak istenmiyor!

Vizyonun adı çıkmış! İşimize gelmediğinde vizyona şaşı diyoruz!

Kendi şaşılığımız, kendi bakar körlüğümüzü nedense söylemiyoruz.

Vizyonun tekerlemeye, misyonun şekerlemeye döndüğü bahtsız, şansız günler bu günler!

Ne yaptık?

Kendimiz çalıp, kendimiz oynamaya başladık!

Partilerin içinde koca-koca kazanlar!

Fokur-fokur kaynayanı var, suyu ılıyanı, suyu ısınanı, yakılmak üzere olanı!

Mesele belli! Hayal belli! Hedef belli!

İlk sıra benim olsun, olmadı ikincisi!

*****

Tabi bir de evlere şenlik taşın altına el koyma muhabbetimiz var!

Taşın altına bir türlü koyamadığımız o eller, bütün gücüyle edebiyata sarılmış vaziyette!

Edebiyatın laf faslı tam da bu dönemde lazım!

Sataşmaya, takılmaya, tahrik etmeye, dedikodu yapmaya, taşlamaya…

Laf nelere lazım değil ki…

Kucak kucak laf!

Öbek-öbek laf!

Neredeyse deniyor ki…

Alın bu lafları, ekmeğinize katık edin!

Tencereye koyun kaynatın!

Faturalarınızı ödeyin!

Taksitlerinizi, borcunuzu-harcınızı kapatın!

Kiraya da gider, çocuklara harçlık bile olur!

Rahmetli Orhan Veli, beni bu havalar mahvetti demiş ya…

Bizi de bu laflar mahvetti!

Hatta perişan etti!

Bu laflar neye yetti?

Hangi işimizi, hangi derdimizi halletti?

*****

Misyon diyoruz alkışlanıyoruz, vizyon diyoruz yerden göğe kadar haklı diyorlar!

Lakin, derin ve ince hesap yapanımız çok!

Bizi gölgelemesin! Perdelemesin!

Önümüze geçmesin!

Vizyon kavramı her dönemde elimizden ve dilimizden neler çekmiyor neler!

Yaptığımız ne mi?

İyi, doğru, düzgün, kaliteli, liyakatli ve işinin ehli olanların turşusunu kurmak!

Turşucular her dönemin vazgeçilmezleri!

Üstelik her partide!

Turşu olacakları seçmek için kollar sıvandı mı desek, az daha zaman mı var desek, turşu kurmak için tespitler başlayalı çok mu oldu desek, ne desek, yanına neler eklesek, daha ne kadar mı beklesek?

Turşu olmaktan kurtulabilene aşk olsun!

Peki vatandaş bu durumlardan haberdar mı yoksa bihaber mi?

Bu sorunun cevabı hem evet hem hayır!

İşte o yüzden vatandaşın hali, anlatılmaz yaşanır bir hicran yarası!

Netice de biraz garip, biraz acayip bir çark dönüp duruyor…

Kimi öğüttüğü, kimi un-ufak ettiği, kime hiç dokunmadığı belli değil…

Yanlışta ısrar, insanlara zulüm demişler! Şehre zulüm demişler!

Kim anlayacak? Kim anlatacak? Ya da kim çözecek bu kördüğümü?

*****

Vizyon tayin ediciler sıralamaları yaptılar, ancak kafaları fena karışık! Maç bitti falan diyorlarsa da, kendi laflarına kendileri de inanmıyor! Sanki bu sefer konjonktür yanlarında değil gibi!

Sisler çok, karşı dağlar görülmüyor dumandan! Ne çıkar ne gelir belli değil sandıktan!

Hesaplar şaşar mı? Bardaklar taştı da çok kimsenin haberi mi yok?

Bazı insanların önlenemez yükselişleri hesapları alt üst edebilir mi?

Eski hamam, eski tas manzaralarının yerle bir olması ihtimal dahilinde mi?

Köprülerin altından akıp giden sular, köprüleri de yıkıp geçer mi?

İşte geldik o noktaya…

Vizyona selam, yolumuza devam diyeceğimiz günler önümüzde! Bir şeyler değişir mi?

Bir ihtimal…İhtimal dahilinde…İhtimal ki…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.