Bu başlık okuyucularımın birçoğuna enteresan gelmiştir. Bu söz Özbekçe “hoş geldiniz” demektir.
Nereden başlayayım derken aklıma birden manası çok güzel bu söz geldi. Yazılışı ve söylenişi biraz farklı olsa da düpedüz bizim hoş geldiniz sözüdür.
Evet, neredeyse 1 haftadır yollardayım, halen de devam ediyorum. Resmi bir görev bu. İşimin dışında arta kalan zamanımı ziyaretler ve halkın arasına karışarak geçiriyorum. Deseniz ki bu nasıl bir iş, yani yabancı bir ülkede halkın arasına karışmak, onlarla hasbihal etmek, hemhal olmak. Cevabım inanılmaz güzel ve de özellikle de bu sözü Özbek kardeşlerimiz için daha da bastırarak söyleyebilirim.
Özbekistan’a gitmeden önce Özbek insanı hakkında çok şey duymuştum. Mesela, yörenin, en kültürlü, en eğitimli, en tüccar, en gururlu; gibi. Bu ifadeler aslında bu halkı anlatmak için az bile söylenmiş, diyebilirim. Zaten ülkeyi, bir kısım da olsa gezip, gördükten sonra hak veriyorsunuz.
Daha neler söylenebilir ki, bir ülke halkı hakkında bu kadar ifadeler kullanılıyorsa bunu hak etmeli demekten başka ve Özbek halkı bunu hak ediyor.
Her zaman olduğu gibi seyahatimize THY seferleriyle başlıyoruz. Büyük gövdeli uçaklardan ve tamamen dolu. Sebebi de daha çok yarısını bizim insanımızın doldurduğu bir uçak. Bunun çeşitli sebepleri var, en önemlisi de eski başkan İslam Kerimov zamanında bozulan ilişkilerimizin yeni başkan Şevket Mirzayev döneminde düzelmesi ve bizimle beraber dünyaya açılması imiş. Bu da bizim için üzücü bir durum. Oysa Özbekistan halkını tanıdıktan sonra bu insanlarla neden bu kadar geç bir araya gelme fırsatımız oldu, sebebi ne olursa olsun bana çok da doğru gelmedi.
Özbekistan yaklaşık 32 milyonluk nüfusuyla, Türkiye’mizin yarısı büyüklüğünde bir ülke. Ancak tam bir tarım, kültür, sanat, estetik merkezi. Açıklıkla söylüyorum ki, ne Roma’sı ne Paris’i, illa ki Buhara’sı, Semerkant’ı, Hiva’sı, Taşkent’i derim. Elbette her ülke ve şehrin ayrı bir yeri var ama Özbekistan ilgi alanımıza girmede geç bırakılmış bir ülke durumunda.
Bir Buhara, bir Semerkant, bir Hiva ve bir Taşkent yazdım ama yeterli değil. Bir Buhari hazretleri, bir Şah-ı Nakşibendi, bir Uluğ Bey, bir Emir Timur ve yüzlerce alim, devlet adamı kaç ülkeye nasip olur ki.
Hele de o mozaiklerle işlenmiş, her birine bakmaya doyamadığınız meşhur ilim yuvaları medreselerde gezerken kulağınıza halen bir şeyler fısıldanıyor. İslam’ın gür sesini burada dinliyor ve de bağırarak “Ey Batı, gelin ve görün ki, medeniyet nasıl bir şeymiş, ilim ve irfan neymiş, sanata ve estetiğe nasıl ulaşılmış, cömertlik, insanlık, hak, adalet kavramları neyi ifade edermiş” diyesi geliyor.
Çölün ortasındaki Buhara nasıl yeşillendirilmiş, nasıl bir ilim ve ticaret merkezi haline getirilmiş burada canlı canlı görüyorsunuz. Her biri bir sanat eseri olan medreselerin (yani külliye) girişi, kapıları, duvarları, avluları, çevresi el ve iman işçiliğinin eser. Yöreye göre özel giysili insanının ayakta kalma, tarihin ihtişamını yeniden kazanma gayretini görmek gerekir.
Emir Timur’un Başkenti Semerkant. Çıldırtırcasına insanı etkileyen ihtişamı ile “Reğistan Meydanı” hâla ayakta. Emir Timur sağa-sola emirler yağdırıyor, Uluğ Bey gençleri toplamış emir yağdırıyor, Emir’in sevgili eşi Bibi Hatun asaleti, zarafeti ve güzelliği ile halen sevgili eşine gülümsüyor.
Taşkent, eskiden kalan ihtişamını halen devam ettiriyor. Tam bir sanat ve ticaret merkezi. Komünizm dönemi ile ara verdiği sıcaklığını ve misafirperverliğini devam ettirmek için çabalıyor, Özbeklerin tabiriyle “Kelin, kelin (gelin, gelin)” diyor.
Tamam, da, hiç mi eksiği yok diyeceksiniz. Elbette var. Koşan bir atın gemini birden çekerseniz düşer, birden hızlandırırsanız çatlarmış. Bunun gibi bir şey. Ancak ufak dokunuşlar gerek. Mesela, otel hizmetleri, tarımda modernizasyon için alet-makine takviyesi, sulama suyunun ekonomik kullanımı için yapılması gerekenler gibi ufak dokunuşlarla 10 sene sonra Özbekistan’a güç yetmez.
Özbek halkı, genci yaşlısıyla bizleri çok seviyor. Türkiye hakkında çok şey bilmiyorlar ancak yerli yapım (Kurtlar Vadisi, İstanbullu Gelin gibi) filmlerimizden tanıyorlar. Olsun bu da bir reklam aracı olmuş; her şeyiyle bize çok yakın ve çok sıcak, dost insanlar. Allah yardımcıları olsun.