TARİHE YOLCULUK (158)
Mescid-i Dırâr, münafıkların müminleri ikiye bölmek için yaptıkları bir hile ve oyundu. Hz. Peygamber bu oyunu bozdu. Hz. Mevlana diyor ki: “Onların kasdı hile ve karanlık işlerden başka bir şey değildir. Hristiyanlar ve Yahudiler İslâm dininin hayrını isterler mi?” Günümüzde de aynı oyunlar oynanmıyor mu?
Mevlânâ Celâleddiîn Rûmî’nin eserleri arasında yer alan Mesnevî, sanki bir derya! Havas içinde avam içinde o kadar pek çok anlaşılabilir hikâyeler var ki, insan okudukça ve okuduğunu anladıkça, anladığıyla bir bilinç oluşturdukça Mevlâna daha anlaşılır hale geliyor.
Konya’nın Mevlâna âşıklarından ve düzenlediği Gözyaşı Geceleri’yle Konya’yı ve Hz. Mevlânâ’yı dünya çapında tanıtan Yönetmen ve Senarist Haşim Akten, arkadaşlarımızla birlikte evlerde Mesnevî Sohbetleri yaparken, Haşim Bey, “Mesnevî, derdi ve aşkı olan herkese yol gösteriyor. Denemesi bedava!” deyince; üç gulhu bir elham okuduktan sonra altı ciltlik Mesnevî-i Şerîf’in herhangi bir sayfasını her bir arkadaşımız açtığında çıkan beyitler ve hikâyeleri okuduğumuzda, hakikaten her bir arkadaşımızın derdine çare ve yol gösterdiğine müşahede ettik.
Hz. Mevlâna da, Mesnevî’nin ilk cildinin giriş bölümünde; “Mesnevî, hakikate ulaşmak ve Allah’ın sırlarına agâh olmak, akıl erdirmek isteyenler için bir yoldur” diyor.
Mesnevî Yolumuzu Aydınlatan Bir Kandil…
Gerçekten Mesnevî, içinde bulundurduğu kandillerle yolumuzu aydınlatmıştı.
Mesnevî’yi insanımıza sevdirmenin en güzel yolu ise; bir tarafı havasa ve diğer yönü avama dönük Mesnevîhanlar bulup, onlar vasıtasıyla Mesnevî Okumaları’nı yaygınlaştırmaktır. Türbe Önü Buluşmaları projesi aslında iyi düşünülmüş yerinde bir uygulama. Bu çadır içerisindeki Mesnevî sohbetlerini de kaçırmamaya ve takip etmeye çalışıyorum. Çadırın yerinin yanlışlığı sebebiyle hem sohbeti gerçekleştirenler, hem de bişnevciler açısından bu sohbet tam anlamıyla amacına ulaştı denilemez. Araba gürültüsü ve insanları çadır etrafındaki lüzumsuz konuşmalarının içeriye dolması sebebiyle konuşmacı ile dinleyici arasında tam bir münasebet (diyalog) sağlanamıyor. Uygulama yerinde ve güzel, seçilen mekân ise bunun tam tersi. Belediye otobüs durağının tam karşısı. Dinleyicilerin çoğunun Konya dışından olması ise beni en çok sevindiren yanı oluyor.
Mesnevî “Şu NEY’in neler söylediğini can kulağı ile dinle” cümlesiyle başlıyor ya, sohbeti gerçekleştiren ilim adamlarımızı ve tasavvuf erbabı şahsiyetleri dinlemek için “can kulağı” ile konuşmacının arasına giren gürültüye ben “münasebetsiz misafir” olarak baktığımı buradan ifade etmek istiyorum. Bu gürültüden rahatsız olup, o çadırı terkeden o kadar çok kişi oluyor ki… Konya’ya kadar gelip be Mesnevî sohbetlerini dinlemekten mahrum bırakılmalarına son derece üzüldüğümü de dile getirmek istiyorum.
Medya ve Modayla Kuşatıldık
Ben, yaşadığımız 21. Yüzyılı, yâni kaos çağını, 13. Yüzyılda yaşanan Haçlı seferleri ile Moğol istilasına benzetiyorum. Haçlı seferlerinin hedefi Kudüs idi. Moğollar ise, geçtikleri her yeri yakıp yıkıyor, yağmalıyor ve her türlü edepsizliği ardlarına koymuyorlardı. Çağımızın Moğol’u Amerika’dır. İslâm coğrafyasına doğru 11 Eylül olaylarından sonra düzenlenen canlı ve kanlı terörist saldırılar da Postmodern Haçlı Seferleri’dir. Bu saldırıların bir de kültürel ve sosyal yönü var ki, asıl can yakıcı yanı odur. 5. Kol faaliyetleriyle yapılanı, yani medya ve moda vasıtasıyla beyinlerin ve zihinlerin kiralanması ve satın alınmasıdır. Çünkü şer güçler, medya ve moda yoluyla her yanımızı kuşatmış bulunuyorlar.
Münâfıkların Mescid-i Dırâr Oyunu ve Biz…
Mesnevî’de, münâfıkların Hz. Peygamber’e oynadıkları hile ve aldatma oyunlarından birisi de, Kuba Mescidinden başka döçemesi, tavanı, kubbesi çok süslü Mescid-i Dırâr’ı yaptıktan sonra Peygambere gelerek mescide gelmesi, ayak basmasına dönük yalvarmaları gayet net bir üslûpla anlatılır.
Hristiyan ve Yahudilerden oluşan bu münâfıkların yalvarmalarına, tatlı dil dökmeleri karşılık Hz. Paygamber, onlara gülümsemekten ve peki demekten başka bir şey yapmadı. Dileklerini yerine getireceğini söyleyerek haber getirenleri sevindirdi.
Hâlbuki onların hileleri, süt içinde kıl görünür gibi, bir bir Peygamber’e görünüyordu.
Peygamber Efendimiz kalkıp o tarafa gitmek isteyince, Allah’ın gayreti; “Habibim; bu gulyabâni sözünü dinleme ve tekliflerini kabul etme!” diye seslendi. Çünkü bu habis münafıklar hile yoluna saptılar, söyledikleri sözlerin de hepsinin aksini yağmışlardır.
Onların kasdı hile, karanlık işler ve karayüzlülükten başka bir şey değildir. Hristiyanlar ve Yahudiler İslâm dininin hayrını isterler mi?
Onlar cehennem köprüsünün üstüne bir mescid yaptılar da, Allah’a karşı hile oyunu oynadılar.
Onların maksadı, Resûlullah’ın sahabelerini birbirine düşürmekti.”
Çok uzun bir hikâyedir bu. Mesnevî’de uzunca anlatılıyor.
Mevlâna diyor ki; “Münâfıklarla dost olmanın uğursuzluğu, mümini de onlar gibi çirkinleştirir ve âsi kılar. Dinin kara yüzlülerinde, yâni din düşmanlarında hile, yalan ve savaş vardır.”
YARIN: Sahte Şeyh kime derler?..