Yana yana kül olduk!

Erol Sunat

“Biraz kül, biraz duman, o benim işte” diye bir şarkı var. Tam bize göre. Tam bizlik. Hem kül hem duman olmuşuz. Hatta yetmemiş yana yana kül olmuşuz.

Temmuz sıcağı, Afrika sıcaklarının kavurucu sıcaklarına eklenince yandı her yer.

Yananı Allah görür elbette.

Elinde her imkân olduğu halde yananı seyredeni de görür.

Parmağını kıpırdatmayanı da…

Atalar, biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar demişler.

Kıyamet deyince kimse üzerine alınmıyor.

Kıyameti Nasreddin Hocaya sorun da alın cevabınızı….

Hocayı değil kapımızdan içeri almak, sokağımıza, mahallemize sokmaya niyetimiz yok.

Yana yana kül olduk demiştik ya hani…

Hakikaten az yanmadık.

İşimiz kül, halimiz kül, ahvalimiz kül!

Temmuz sıcağı bile hafif geldi diyenlerimiz var.

Biz esas zamlardan yandık…

Çarşı-pazardan yandık…

Marketlerden yandık…

Bir bardak soğuk su veren var mı?

Keşke olsaydı…

Yüreğimizi serinletecek güzel bir çift söz bile yok.

Su diyoruz suya zam…

Ekmek diyoruz ekmeğe zam…

Sebze zamlı, meyve zamlı….

İnsanlar yorgun, insanlar gamlı…

Kendi ülkemizde üretilen ne varsa ulaşılmaz rakamlarda….

Artık, pazarlarda pazar arabaları yok. İnsanların elinde bir iki küçük poşet…

Bir verdikleri paraya bakıyorlar, bir de aldıklarına…

*****

İnsanlar dengeyi kaybettiler.

Beyinleri yandı…

Bu hesabın, bu kitabın içinden çıkabilmeleri çok güç

Pandemiden önce hayalleri vardı insanların.

O hayallerin bir kısmını pandemi gömdü toprağa…

Geri kalanı için de yaktılar bir meydan ateşi cayır cayır yanıyor hayal adına ne varsa...

Benim de ileride evim arabam olur mu diye hayal kuran gençler, alev alev yanan hayallerine bakıyorlar umutsuzca.

Türk Milletine ait olmayan “Gemisini kurtaran Kaptan” sözünü bilirsiniz.

Devir ve dönem döndü geldi o meseleye…

El ele verelim, hep birlikte kurtulalım, sonuna kadar mücadele edelim yaklaşımları paramparça…

Düşeni kaldıran yok…

El uzatanın elini tutan yok.

Kim ölmüş, kim kalmış bakan araştıran yok…

İnsanlar ümitsiz….

Tok açın halinden anlamıyor.

Zengin ve fakir arasında uçurum, hiç bu kadar derinleşmemişti diye anlatanlara kulak veren yok.

Sizce de yana yana kül olmadık mı?

*****

Bu zam sağanağında ekmek zammı kadar içimi yakan, acıtan bir zam daha yok. Ekmeksiz olamayan, yaşayamayan, yapamayan insanlarız biz. Bir Tarım ülkesi olan Türkiye’mizde, keşke bedava verebilseydik, ya da oldukça cüzi bir rakamla satabilseydik ekmeği.

Ekmek 6 lira…

Birçok şehirde sekiz lira ve üzeri rakamlarda…

Gramaj deseniz içler acısı.

Sanırsınız 70 yıl öncesi gibi sekiz yüz yirmi gram ekmek!

Üstelik 20 kuruş…

Çeyrek ekmek beş kuruş, 205 gram.

Her ekmek zammında yazdığım satırları tekrarlıyorum.

Ekmek her ne hal olursa olsun zamlanmamalı….

En ucuz ekmek olmalı…

Ekmek bu kadar pahalı olduğunda ne yapacak dar gelirli, emekli, fakir fukara?

Ekmek halkın ah etme sebebidir. İntizar etme vesilesidir.

Bırakın ekmeğin yakasını, bırakın ekmek üzerinden kazanç sağlamayı diye onlarca yıl yazı yazan o kadar çok kalem sahibi ve gazeteci var ki…

Vatandaşın ekmeğine göz dikmeyin diye yazmışlar.

Yapılanlar ortada…

Bu fiyatlarla evine üç ekmek götüren, iki, iki ekmek götüren ancak bir tane götürebilir. Sonra açar ellerini, halimi gör Yarabbi der gözleri yaşlı, sesi titreyerek…

Biz ne yapıyoruz böyle diye hiç mi düşünmeyeceksiniz?

*****

Gerçekten yana yana kül olduk. Küllerinden doğmak diye bir tabir vardır ya hani…Bu kadar yandıktan sonra küllerimizden nasıl doğacağız?

Güllük gülistanlık bir ortam yok.

Hiçbir şey yokmuş gibi davranmanın bir alemi de…

Kök maaşıyla aralık ve ocak ayını beklemek zorunda kalan milyonlarca emekli, bu sağanaktan sağ çıkabilir mi?

Sağanak demek, sel demek, o sel artık önüne kimi alıp götürürse….

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.