Okuduğumuz tarih kitapları tüm gerçeği ile bizlere nasıl yansıyor? Hiç düşündük mü? Yani doğruluğundan ne kadar eminiz? Doğru ya da yanlış… En azından tarih dersinde yazıldığı gibi cevap verilmedi diye birçok kişinin istikbali sönmüşte olabilir.
Geçenlerde bir arkadaşımla otururken tarihin derinliklerine indik. Derinlik diyorum zira bu derin siyaset aslında günümüzde gelişen bir olay değil… İnsan tarihin derin siyasetine daldıkça içerisinden çıkacak gibi görünmüyor. Öğrendikçe hayretler içerisinde kalıyor.
“Şimdi bu nereden çıktı?” Diyeceksiniz. Kendi şanlı tarihimizi okuyor gururlanıyoruz. Fakat bir başka ülkenin tarihini okuyoruz mutla ki sahipleri gururlanıyordur. Evet, herkes kendi tarihi ile gururlanıyor.
Yanlış bunun neresinde? Haklı olarak elbette ki elâlem kendi tarihi ile gururlanacaktır. Anadolu Selçuklu Devletinin kuruluşundan, Osmanlı imparatorluğundan, Moğol Hanedanlığından, Bizanslardan ve Romalılardan beri uzak yakına gitmeden tarih kitaplarını kendi ifadelerinden okuduğunuzda çok farklı anlatımlar buluyorsunuz.
Kafalar karışıyor! Bunlardan hangisi doğru, diyesiniz geliyor. Arkadaş dedi ki: “Mesela herkes Hz. Mevlana’ya, Mevlana Celaleddin Rumi diyor. Oysa o hiçbir zaman Rum olmadı ve Rumi diyarına gelmedi. Geldiği yer Konya idi. Konya ise hiçbir zaman Rum olmamıştır.”
Bu sözde bir mantık var öyle değil mi? O halde tarih bizi yanıltıyor. Hadi Kayseri’ye yerleşmiş olsa belki… Yok, bu Konya bölgesi de “Rum Diyarı” olarak anılıyorsa ona sözümüz yok, tarihçiler bilir. Aslında bu önemli konuyu bir açıklayan olursa şahsım adına gerçekten mutlu olurum!
Öte yandan Afgan tarihi Hz. Mevlana’yı farklı anlatıyor. İran tarihi ise bir başka türlü… Bu iki tarihte Moğolları daha farklı anlatıyor. Kimine göre Moğollar ateist, kimine göre de Müslüman Türk… Aksak Timur’da öyle…
Aksak Timur’un gaddarlığı bir başka türlü… Mevlana’ya büyük saygısı olaraktan gelip ziyaret ediyorsa yine akılları karıştırıyor. Madem Müslüman değil, neden Mevlana’yı ziyaret ediyor hem de büyük bir saygı içinde…
Madem Müslüman, neden Anadolu’ya kadar gelip önüne gelen şehirleri yerle bir ediyor, çoluk çocuk demeden kılıçtan geçiriyor? Örneğin Sivas’ta onbin kişiyi kılıçtan geçirdiği gibi bir de yaktığı söylenir.
Tarih böyle bir şey… Hep söylenirle geçiştiriliyor. Bana öyle geliyor ki, bu sözü edilen ülkelerin tarihleri ve bizim gerçek tarihimiz üzerinde ciddi bir çalışma yapılması gerekiyor. Kim bilir belki delilleriyle daha baskın çıkanlar olabilir.
Aslında zamanlarının mana liderlerinin de derin siyasi görüşlerini ele almak gerek… Onlar asla boş insanlar değildi. Bir Hacı Bektaş, bir Yunus, bir Ahmet Yesevi ve daha nicelerini yabana atmamak gerek. Onlar başlı başına bir tarih kitabı…
Selam ve muhabbetle…