Tuhaf bir memlekette yaşıyoruz! Varisi olduğumuz Osmanlı, Müslim tebaası kadar Gayr-i Müslim tebaası da olan konfederatif bir merkezi devletti. Türkiye Cumhuriyeti ismi ile müsemma, milli değerlerin altını çizen, bir devlet olarak tüm unsurlarıyla KURTULUŞ MÜCADELESİnden sonra vücut buldu.
İlkokulda “Bir Türk dünyaya bedeldir” vecizesini, kışlada “Ne mutlu Türküm diyene” söylemini ezberledikse de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm unsurlarını da ihtiva eden halkına bakışı bir baba şefkati ile olmuştur. Eksiktir, fazladır tartışılabilir. Ancak aramızda gül gibi yaşayıp giden her farklı unsuru zaman içinde hayret ile öğrenmedik mi? Müslüman olması kaydıyla kız alıp kız vermedik mi? Dürüst olması şartıyla her unsurla iyi komşuluk, iyi alışveriş münasebetleri kurmadık mı? Hiçbir büyüğümüz A ya da B unsuruna mensup olduğu için dostluk etmemizi engelledi mi?
Hayır… Hayır… Hayır…
Yükselme kulvarında devlet, herkese eşit imkanlar ya da imkansızlıklar verdi. Anayasanın titizlikle altını çizdiği “Milli Devlet” prensibi gündelik hayattaki ilişkilerde rahatsızlık yaratmadı. Anlaşılan Osmanlı bütün tebaasına bir arada yaşama dersini iyi öğretmiş. Siyasi platformda Türk milliyetçiliği akımı kendini kuvvetle hissettirdiği günlerde bile bu durum hiç değişmedi. Hasım; farklı etnik gruplar değil, yaratılan farklı siyasi gruplardı. 12 Eylül günlerinde sokak huzurunun aniden tesis edilmesinde de bu gerçek yatıyordu.
Son zamanlarda kıpırdanan, artan yeni milliyetçilikler (etnik kökenli) 12 Eylül öncesinden çok farklı ve sağlıksız bir zemine dayanıyor.
Yeni milliyetçiliklerin temelinde kendi tarafına sevgi duymaktan ziyade, karşı gruptan nefret etme içgüdüsü var.
Her kanlı hadisenin ardından yükselme eğilimi gösteren “yeni etnik milliyetçilikler” MARAZIN ÇOCUĞUdur. Tehlike artık kapımızdadır. Devlet de bunun farkındadır.
Tek Devlet
Tek Bayrak
Tek Vatan
Söylemi de bunun gereğidir.
Bölücülük, 12 Eylül’den gerekli “dersi” çıkarmışa benziyor. İdeolojik kamplaşma ve mezhep ayrılığı teması işe yaramayınca bu defa, karşılıklı korkulardan beslenen etnik temaları güçlendirmeye başladılar.
İşin vahim tarafı 12 Eylül öncesinde, siyasi akımlara duyarsız kalmış kişi ve grupların bile “yeni etnik milliyetçilik” cereyanına kapılma eğilimi göstermesidir.
Kinden, nefretten ve korkudan kaynaklanan bir hareketten iyi sonuçlar beklenilmemelidir.
Süreç iyi kontrol edilmelidir.
Habur hadisesi gibi olaylar da asla ve asla bu millete yaşatılmamalıdır.