Zalim yöneticilerin akıl almaz katliamlarına maruz kalmış, kendi ülkelerinde yaşama hakları ellerinden alınmış, kaçıp sığınacak bir yer bulmak için can havliyle neleri varsa bırakarak ülkelerini terk etmiş kimselerin yerleşmek için Konya'mıza yönelişleri artarak devam etmektedir. Iraklı ve Suriyeli kardeşlerimizle konuşup, problemlerinin çözümü için gayret ederken, meselenin trajik sosyal ve insani boyutlarını da yakından görüyoruz. Bir kaç anekdot anlatalım.
Mesela Suriyeli Abdülhadi, Şam'lı zengin bir baharat tüccarıydı. Düne kadar Şam'ın en lüks semtlerinden birindeki villasında, ailesiyle birlikte mutluluk içerisinde yaşıyordu. Zalim yönetimin yanında yer almadığı için her şeyi bir anda alt üst oldu. Varil bombaları ile evleri, arabaları, malı mülkü ve dükkanları yok oldu. O şimdi ailesiyle birlikte canını kurtarıp, Türkiye'ye gelmiş, Konya'ya sığınmış. Ve o zengin ve varlıklı bir kimse iken bir anda yardıma muhtaç duruma düşmüş biridir artık.
Mesela Halepli Edip, o güzel yazlık ve kışlık evlerini, dükkanlarını, çiftliklerini katliamdan kurtulmak için terk edip gelmek zorunda kaldıklarını, şimdi muhtaç duruma düştüklerini büyük bir üzüntüyle anlatıyor. Düşünebiliyor musunuz, Meram Bağlarında villası, sarraflar çarşısında dükkanı, bağı, bahçesi, son model arabası olan bir kişi, bir anda bombardımanlar sonucu her şeyini kaybedip geriye kalan aile fertleri ile birlikte bir komşu ülkeye canını zor atıyor, orada kendisine yapılacak olan yardıma muhtaç duruma düşüyor.
Gelenlerin birçoğu, Haleb'in, Humus'un varlıklı ya da orta gelirli aileleri. Bunlar gerek devletimizin kendilerine uzanacak şefkat eline, gerekse hayırsever insanımızın ikram ve misafirperverliğine sığınmış durumdalar. Memleketlerinde kalan akrabalarıyla, sadece telefon üzerinden bazı internet programlarından yaptıkları görüşmelerle haberleşebiliyorlar. Onlara iyilik ellerimizi uzatalım, ekmeklerimizi paylaşalım, Allah'ın bize verdiği nimetleri bir zamanlar Osmanlı Devleti topraklarında aynı ülkede yaşıyor olduğumuz bu kardeşlerimize de ikram edelim. Zaten onların hepsi milletimizin ve devletimizin bu sıcak hamiyetperverliği karşısında minnet ve şükran dolu dualar ediyorlar.
Ancak maalesef bir de bunların dışında dilencilik sektöründen gelen bazıları da var ki, bu konuya dikkat çekmemiz gerekir. Nasıl ki, yakın geçmişte deprem yardımlarını fırsat bilip parsa kapma uyanıklığında olanlar görülmüşse, işte bu felaketten dolayı ülkemize sığınanların arasında bu uyanıklıkta olanlar da var. Suriyeliler bunlara "Cingel" diyorlar. Bunları iyi ayırt emek, istismarlarına fırsat vermemek lazımdır.
Özellikle camilerden cemaatin vakit namazlarından çıkışlarında yerli dilencilerden daha pervasızca, neredeyse camiye cemaatin içerisine girip saflar arasında para toplayacak kadar ileri gitmeye başladılar. Yüksek sesle cami kapısı önünde bağırışları içeride namaz kılanların namazlarını ifsad edecek derecelere varıyor. Devletimizin birçok kurumu tarafından mümkün mertebe yardım yapılıyor olmasına rağmen bu çirkin duygu sömürüsüne devam etmektedirler.
Aslında Türkiye'de dilencilik yasaklanmıştır. Devletimizin uygulama planlarında özellikle belediyelerimiz tarafından zabıta vasıtasıyla cami önlerinde, kavşaklardaki kırmızı ışıklarda ya da kalabalık yollarda dilencilik yapanların men edilmesi, istismarlarının engellenmesi kapsamlı bir şekilde uygulanmaktadır. Kaldı ki caminin içerisinde hangi maksatla olursa olsun hayır ve yardım toplamayı Hz. Peygamber (s.a.v) şiddetle men etmiştir.
Daha ileride camilerin içerisine safların arasına girip de para toplama noktasına gelmeden, özellikle vakit namazlarının çıkışında Zabıtanın cami çıkışlarında bulunarak, bu manzarayı uygun bir üslupla engellemesi gerekmektedir. Eğer buna müsamaha edilirse nahoş bir fiilin yaygınlaşması, önce müsamaha edilen ama zamanla yerleşen çarpık bir sosyal olgu haline dönüşecektir. Büyükşehir Belediyemizin birçok düzenli toplumsal hizmeti gibi, bu olumsuz görüntünün şuyûuna meydan vermemek adına böyle bir yanlışlığa mani olmasının elzem olduğu görülmektedir.