Yasaklar kalktı diye pek bir sevindik. Herkes attı kendini dışarı. Marketler, pazarlar, caddeler, sokaklar, kafeler, lokantalar doldu taştı.
Korona bitmiş, bize eyvallah deyip çekip gitmiş gibi davranıyoruz! Çok rahatız! Temkin diye, tedbir diye dikkate alacağımız konuları unutmuş görünüyoruz! Rehavet almış başını gidiyor! Yasaklar kalktı diye sevincimizden neredeyse ayaklarımız yere basmıyor! Uçuyoruz adeta!
Bu arada, sosyal mesafeler korunmaz olur mu, tabi ki korunuyor diye konuşan yalancılar, “Elin gözündeki çöpü görür, kendi gözündeki merteği görmez” misali, gözlerindeki merteklerden haberleri yok! Her masaya kolonya koyduk, peçeteleri yığdık, kapı girişlerinde eller dezenfekte ediliyor. Maskeler takılı, hijyen en üst seviyede, mesafeye harfiyen uyuluyor diye neler anlatıyorlar neler!
Korona bizim hijyen anlayışımızı değiştirdiği gibi, hijyene uymayanımız, hijyene kafayı takmayanımızda kalmadı! Yeni normaller hayata geçti, geçeli durum fena sayılmaz diyenlerde var. Yasaklara uymayanların sayısı az değil diyenlerde…
Sokağa çıkma konusunda alınan tedbirlerin Haziran’la birlikte önce gevşetilmesi, sonra az daha, az daha denilerek hafta sonlarının da bu serbestliğe dahil edilmesi, hem sevindirdi, hem düşündürdü!
Bu durumun salgına olası etkisi ne olur diye ciddi endişe edenler var!
Göstergeler, şimdilik kaydıyla olumlu diye rahatlayanlar ise, pek memnun!
Vaka sayıları, taramalar, Koronavirüs yüzünden hayatını kaybedenlerin sayılarında görülen sürekli düşüş ümit verici diyenler, yine de temkinli hareket edilmesi düşüncesindeler! Haziran’la birlikte, insanımızda, ilk günlerde ki ürkeklik neredeyse hiç kalmamış gibi! Ne diyelim? İyi olur inşallah!
MİLLETİN RESMEN DİLİ ŞİŞTİ!
Biz millet olarak sıcakkanlı bir yapıya sahibiz. Tanıdığımız birini görünce, durur, hal hatır sorar, mutlaka iki çift lafın belini kırmadan rahat edemeyiz. Kadınımız-erkeğimiz inanın fark etmez!
Yasaklar kalkınca, kafe gibi oturulacak mekanları da bulunca, hem dertleştik, hem hasret giderdik! Milletin dağarcığında 70-80 gündür bir çuval laf birikti. Konuşulacak anlatacak mevzu birikti. Bazılarımız anlatamazsa çatlar mı, çatlar! Milletin resmen dili şişti! Muhabbeti ne kadar özlediğimizi varın anlayın artık!
Birde, saklı gizli bir şeyler söylemeye kalkıldığında, eğil de kulağına söyleyeyim, yerin kulağı var filan denir ya… Bazılarımız hişt…sana söylüyorum, dinliyorsun değil mi diye, karşısındakinin eline ,koluna dokunur ya…Hele sevdiğimiz birini gördüğümüzde sarılmamız daha bir meşhurdur ya…
Korona işte ben sizin bu güzelliğinize, bu adetlerinize, bu huylarınıza bayılıyorum dese haksız mı?
65 YAŞ VE ÜSTÜNE YALNIZ KALMAK YARAMADI!
Hayatını kaybedenlerin yüzde 93’ünün 65 yaş ve üstü olması ise, bu yaş grubunun riskin merkezinde olduğunun bir göstergesi!
Ancak, bu yaş gurubuna girenler, evlerinde unutulmak istemiyorlar, unutulmuş hissi yaşıyorlar.
Yaşları gereği daha alınganlar, daha duygusallar, daha kırılganlar. Hafta içi birkaç gün belirli saat aralığında kendi işlerini, kendileri yapmak, kendi problemlerini kendileri çözmek istiyorlar. Pandemi öncesinde onların işini bir başkası yapmıyordu ki…
Marketten kendi alışverişlerini kendileri yapmayı, pazarda şöyle bir dolaşıvermeyi, kalabalık caddeleri adımlamayı, bir çay ocağında çay-kahve içmeyi, bir kafede bir arkadaşıyla hasret gidermeyi haddinden fazla özledi bu insanlar!
Aynı yaş gurubuna dahil olan esnaflar, işletme ve dükkan sahipleri için kaldırılan yasakların kendilerine de hafta içi birkaç gün de olsa verilmesini arzu ediyorlar
Pazar günleri, ıssız ve boş sokaklarda dolaşan bu insanlar, bu hafta kalabalıklara karıştılar!
Şehirde yalnız olmadıklarını anladılar. Çünkü, 65 yaş ve üstüne yalnız kalmak yaramadı.
GALİBA MASKELERİ SEVMEYE BAŞLADIK!
Maske konusu çoğumuzu bir süre üzdü. Maske takılsın, takılmasın konusu da gündemin bir ara ilk sıralarındaydı. Sonra maske takılması şart dendi. Maske bulan oldu, bulamayan oldu. Temininde güçlük yaşandı. Maske fırsatçıları, bu fırsat kaçmaz deyip, maskeden bayağı bir para kazandılar. Maske satılsın mı, satılmasın mı konusu da gündemde turlar attıktan sonra, Sonunda maske konusu tatlıya bağlandı. Eczanelerde ve birçok noktada tanesi en fazla bir liradan satılmaya başlandı.
Netice olarak maskeleri sevdik! Beyaz rengin dışında, siyah ve mavi gibi değişik renklerde olanlarını takmaya başladık. Aksesuar olarak görmeye başlayanlar arttı. Sonunda, maskeyi de kendimize uydurduk!
Marketlere maske olmadan giremiyorsunuz! Otobüslere ve dolmuşlara maske olmadan binemiyorsunuz! Pazarlardan içeri maskesiz almıyorlar! Maske, bazılarımızı yine de sıkıyor, bunaltıyor! Çenelerinin altına indirenler yüzde 90’ın üstünde…
Gözüne ve koluna takanlar dahi var! Maskenin de cılkını çıkarmaya az kaldı diye düşünebilirsiniz!
HA BU TEPEYİ AŞ, SENİN KÖY, BİR-İKİ SAAT MESAFEDE!
Mesafe kavramıyla aramızın iyi olduğu söylenemez. Muhatabımıza, mesafenin ne olduğunu, ne kadar olduğunu bir türlü anlatamayız! Bize göre yakın olan, muhatabımız için git-git bitmez!
Yetmişli yılların ortalarında bir öğretmen arkadaş, bir köye tayin olmuş. Arazi ormanlık ve dağlık. Sabah sekiz-dokuz gibi arazi vitesli bir jiple İlçeden çıkmışlar yola. Birkaç saat gitmişler. Şoför demiş ki, Hocam, buradan sonra yol yok, mesafen fazla sayılmaz, şu patikadan yürü birkaç saate kalmaz varırsın inşallah. Öğretmen kardeşimiz birkaç saat yürümüş patikadan, ne köy var, ne köyden bir iz. Bir saat daha gitmiş, yolda yaşlıca bir vatandaşa rastlamış. Babam demiş ben filanca köye gideceğim, ne kadar yolum kaldı? Adam, “Ha bu tepeyi aş senin köy bir-iki saat mesafede” demiş. Öğretmen arkadaş, anlatılan mesafe tarifleriyle akşam ezanları okunurken varabilmiş köye!
SOSYAL MESAFE AYAR TUTMUYOR!
Mesafe ayarlama konusu her ne şekilde olursa olsun, bizde tutmaz! Uzaksa yakınlaştırır, yakınsa uzaklaştırırız hikayede olduğu gibi! Ölçüp bıraksalar, santim-santim yaklaştırırız! Varsın tarif eden tarif etsin! Varsın anlatan anlatsın! Bize sosyal mesafe en az bir metre, 1.5 metre olsun diyorlar ya.
Elimizde metre mi var? Değildir diyoruz, o mesafeyi biz göz kararı bile ayarlarız diyoruz, sonra meraklı bir sohbete dalıyoruz. Birde bakıyoruz ki, mesafe hak getire! Yarım metreden daha az bir hale gelivermiş. Masadaysak sandalyeler yaklaşmış. Denizdeysek, şezlong mesafesi yakınlaşmış!
Öyle karşıdan karşıya elmalı dağlar misali oturmayı da, konuşmayı da sevmeyiz, bunalır, sıkılırız!
Sosyal mesafe ayarını siz bundan sonra, aradan bir hafta-on gün geçtikten sonra görün!
DALGALANDIK AMMA DURULMADIK!
Korona ikinci bir dalgayla dünyamızı tehdit eder mi, dönüp gelir mi, ikinci bir dalga gelirse tahribatı ne olur, gibi sorular dünyamızın henüz cevaplayacağı sorular değil.
Türkiye, dünyanın Koronaya karşı verilen mücadelede örnek gösterdiği, imrendiği ülkelerden birisi.
Dalgalanan kalabalıklarımız, Bilim Kurulu üyelerinin endişelerini ekranlara yansıtmış durumda.
Maske takmayanlarımız, gizli nişan ve düğün törenleri icra edenlerimiz, taziye çadırlarında sosyal mesafeleri hiçe sayan davranışlar içerisinde bulunmamız, yaşanan olayları saklamamız, virüse yakalananların iş işten geçtikten sonra ortaya çıkması gibi hadiselerin devam etmesi, ikinci dalga ihtimali gibi, şok rakamlarla karşı karşıya kalma gibi endişeler yaşanmasını beraberinde getiriyor!
Uzun ve sıcak bir yaza merhaba denirken, maske takma konusuna ve sosyal mesafelere uyulmaması, gündemdeki yerini siyasete bırakan Korona’yı, her şeyi unutturacak bir şekilde, tekrar gündeme taşıyabilir. Bu ihtimal ne yazık ki mevcut! Şu an, Koronayı unutmuş gözüküyoruz. Korona artık bitti, rakamları görmüyor musunuz? Birkaç ay sonra aşısı da bulundu mu? Koronaya elveda der, işimize gücümüze bakarız diyen insanların rahatlığı ve vurdumduymazlığı bilim adamlarını korkutuyor.
Bize gelince; Maskemizi taktık, sosyal mesafemizi ayarladık, bize hiçbir şey olmaz diyerekten düştük yollara! Ve hepimiz karıştık gittik kalabalıklara!