Yana yana kül olmuş, duman olmuşuz, kimimizi sel, kimimiz yel katmış önüne götürmüş atmış, savurmuş bir yana.
Yaşama sevincimiz ne alemde mi?
Ne siz sorun, ne biz söyleyelim.
Bir dokun bin ah işit dense az…
Dertlere derman olmadı geçip gitti koca yaz!
Bundan sonra ne olur ne biter belli değil!
Karamsarlık diz boyu…
Birde derler ki, insanı ayakta tutan yaşama sevincidir.
O sevincin temposu yerinde olmalı, düşmemeli…
Yaşama ve sevinç ikisi artık bir arada değil…
Yaşıyoruz, lakin sevincimiz yok!
Tablo iç açıcı değil…
Rakamlar kafa karıştırıyor.
Virüsün darmadağın ettiği hayatlar, hayal kırıklıkları, bir türlü yüzde 60-70 seviyelerine ulaşamayan aşı, son haftalarda ölenlerin neredeyse tamamının aşı olmayanlardan çıkması, bu işe hâlâ bir çözüm bulunamaması, aşı karşıtlarının inatları, kim haklı, kim haksız, kim gerçekleri söylüyor, kim saklıyor?
Laflar yığıldı kaldı meydanlara.
Yaşama sevinciniz nasıl olabilir böyle bir durumda?
*****
Fırsatçıların yarattığı ve sebep olduğu zulümden sizi kurtaracağız diyorlar.
Nihayet fırsatçılar tarafından zulme uğradığımız netleşti…
Hatta kesinleşti!
Lakin bizde hâl de kalmadı, mecal de…
Biz bizden geçtikten sonra fark edilmek nasıl bir duygu?
İyi de, fırsatçıya bu meydanları kim boş bıraktı?
Meydanı bu kadar boş nasıl buldu bu arkadaşlar?
Kim kırmadı ellerini?
Kim görmezden geldi?
Kim bugüne kadar olan-biteni seyretti?
İnsanlar her geçen gün dibe vurunca mı?
Pazar artıklarını toplamaya başlayınca mı?
Bu görüntüler saklanamayacak, gizlenemeyecek bir hale gelince mi?
Sonra soruyorlar!
Yaşama sevinciniz niye yok?
Nasıl olsun ki? Nasıl olabilir ki?
*****
Bir zamanlar fakirdik, yoksulduk, ama mutluyduk…
Kuru ekmeğe muhtaç değildi insanlar.
Ekmeğine katık olabilecek, şükredecek bir şeyler koyabiliyorlardı sofralarına…
İyi-kötü işleri de vardı, aşları da…Bugün bu imkanlarda yok ellerinde…
İnsanların derdi ve sıkıntısı paylaşılmıyor, anlatılmıyor, hakikatler ortaya dökülmüyor.
Sonunda saklanan, gizlenen hakikatler patlamaya başladı.
İnfilaklar ört-bas edilemeyecek noktalara geldi…
Abartma kavramı anlamını yitirdi!
Güllük gülistanlık tabiri yerle bir!
Yalan, doğru söyleyeni dokuz köyden kovdurduğuna bin pişman!
Benim gibi yalancının yalanı batsın demeye başladı!
Eskiden yatsıya kadar yanardım, bende mutluydum, yalan söyleyende demeye başladı!
Ortada doğru diye bir şey zaten yok, yalanlar birbirine düştü, ayaklarına dolaştı her şey!
Sabahtan akşama kadar yalan söylenir mi?
Yalanlar doğru niyetine dinlenir mi?
İster inanın, ister inanmayın!
Yalan denen kavramında sabır taşı çatladı.
*****
Fahiş fiyatların önüne geçilebilir mi? Elbette geçilsin, geçilmeli de…
İnsanımız, bir buçuk yılı aşkın bir süredir ne diyor? Allah aşkına, rastgele bir markete girin! Allah rızası için şu fiyatlara bir bakın!
Dinleyen oldu mu?
Merak edip te bir bakan oldu mu?
O marketlerden herhangi birine giren oldu mu?
TÜİK bile girip bakmadıktan sonra!
Sonunda fiyatların fahiş olduğunu da tescillendi…
Arada olan yine bizlere yani vatandaşlara oldu.
Fiyat etiketlerine dokunanın eli yanar, elini yakarım diyen oldu mu?
Nerde o günler? Herkes kendince haklı olduğu nedenleri saydı, çekildi kenara…
Ortada kim mi kaldı? Sen, ben, öteki, beriki yani biz vatandaşlar!
Tabirimi mazur görün, “Günah keçisi” olmak yine bize kaldı.
Marketlerden eli boş dönen kim? Pazarda bir sebze, bir meyve daha almak için bütün pazarı birkaç kez arşınlayanlar kimler! Acaba bazı ürünler ucuzlar mı diye, pazar dağılmaya yakın pazara akın edenler kimler? Bu manzaraları görmek oldukça uzun zaman aldı!
Fahiş fiyatların farkına ne TÜİK vardı, ne de durumu olduğu gibi anlatması gerekenler!
Yanmak ta, kanmakta, dövünmekte, feryat etmekte yanımıza kâr kaldı!
*****
Sonunda ne mi oldu?
İnsanlar yakasına küstü!
Öyle derin hayal kırıklıkları yaşadılar ki, yanlarına gelir diye umduklarından, beklediklerinden hiç kimse gelmedi, kimine göre gelemedi, gelmek istemedi!
Gönül umduğuna küsünce de, kalpler kırıldı, gönüller yıkıldı!
Aç olanı, aşı-ekmeği olmayanı, işsiz kalanı, öksüzü-yetimi, emekliyi dikkate alan olmadı.
Yaşama sevincini hep bu nedenlerden kaybetti insanlar.
Yaşama sevincimiz ne alemde mi?
Aramızda dolaşanın, tespitler yapanın, ne oldu size böyle diye koşup gelenin gördüğü gibi…