Her yaz mevsimi tatiliyle beraber sokaklarımız, çarşı ve pazarlarımızı bolluk ve bereketiyle de şenlendirir. Bu ülke yaz hediyeleri konusunda dünyada emsaline az rastlanır bir bolluğu ve bereketi sunar insanına. Bu yaz da öyle, her tarafta alabildiğine sebze ve meyve pazarları, marketlerde, dükkânlarda ve sokak satıcılarının tezgâhlarında veya el arabalarında gözünüz doyuyor.
Kayseri’de ortaokulda bir öğretmenimiz vardı. Her yaz pazarlarda karpuz satar, kışın da bizi eğitirdi. Şöyle dediğini hiç unutmam. Çocuklar tüm yıl öğretmenlikten kazandığımdan fazlasını yazın üç ayında kazanıyorum derdi. Genç yaşta emekli olmuştu. Emekli olduğunda 5 evi, iyi eğitilmiş 5 çocuğu ve iyi de bir arabası vardı. Öğrencilerine en önemli tavsiyesi de buydu. “Çocuklar lütfen boş durmayın, yazın mutlaka çalışın, fazladan bir meslek veya sanat öğrenin” derdi.
Her mevsimde bolca gezme fırsatı bulduğum için şehirlerarası yol kenarlarında satıcılara mutlaka rastlamışsınızdır. Çoğunlukla da bunlar üretim yaptıkları tarlaların yol kenarlarındaki yerlerine bir tezgâh açarlar, “taze, taze, tarladan yeni kopardım” çağrılarıyla ürünlerini pazarlarlar. Bunlar arasında farklı pazarlama taktiği kullananlara da rastlarsınız. Geçen sene yine bir seyahatimde yol kenarında sergi açmış iki satıcıya rastladık. Durduk. İki ayrı sergi, iki ayrı fiyat. Biri diğerinin neredeyse iki katı fiyatına. Nedenini sorduğumda, satıcılardan biri pahalı olanı için “abi organik” dedi.
Güldüm. “Nerede yetiştirdin de organik ürün olarak satıyorsun evladım” dediğimde, “abi şu tarlada” dedi. Tekrar güldüm. Biraz uzakta olan diğerine “sen bu ürünü hangi tarlada yetiştiriyorsun” sorusuna, O da aynı tarlayı gösterdi. Tekraren güldüm ve organik ürün diye satanın yanına geldim, “sertifikan var mı, göster bakalım” ısrarım karşısında şaşırdı, durakladı ve en sonunda itiraf etti; “Abi ikisi de aynı tarlanın ürünü ama insanlar organik deyince itibar ediyorlar ve iki misli parayı veriyorlar, o yüzden de böyle satıyoruz” dedi. Devamında da “Diğer satıcı benim komşum olur, beraber anlaştık, ne satarsak ortadan bölüşüyoruz”.
Yaz satışları için de bu ayrı bir anlayış. Son zamanlarda “organik, tarla mahsulü, köy ürünü, tabii şartlarda yetiştirildi” gibi ifadelerin itibar görmesi satıcıları bir nevi bu tür zorlamalı satış usullerini kullanmaya mecbur bırakmaktadır. Bunları suçlayamam, alıcılar bu tür ifadelere itibar ediyor.
Evden işe veya işten eve yürüyerek geldiğim zamanlarda genelde yürüyüş yolu olarak uzun da olsa yeşil alanları veya parkları kullanmaya çalışırım. Parklar çoğu zaman “YAZ PAZARCILARININ” da mekânı durumunda. Haftanın her günü buraları mekân tutarlar, mısır, dondurma, çekirdek gibi sıcak veya hazır ya da soğuk ürünlerini satışa sunarlar.
Böyle bir ortam da eve doğru yürürken mısır satan bir delikanlı beni hürmetle selamlayarak “hocam buyurun, çay veya mısır ikram edeyim” dedi. Çok memnun oldum ve yanına oturdum. Kaynamış mısırın tanesini 4 TL’den satıyor, kazancı da günlük 100 TL’yi geçiyormuş. Gayet de memnun, kazancını da babasına veriyormuş. Ancak mısırı alıcılar pahalı buluyormuş. Bunu yandaki kanepede oturan park müdavimlerine de sorarak bir mısır koçanı için bu fiyatın pahalı olduğunu söylediler. Mısır Adana’dan geldiği için gelişi pahalı durumda.
Oradan hemen yanda “kaynamış hazır bardak” mısır satan bir satıcıya giderek mısır satışı hakkında bilgi aldım. Fiyatlar küçük bardak için 2.5 TL, orta 5.0, büyük için de 7.5 TL. Hazır mısırcı “MARKA” satıyor. Burada 7.5 TL olan büyük bardağın, öğrencimin sattığı mısırın ağırlığı kadar ancak tutacağını bilmeme rağmen, bardak mısırcı daha çok satıyor ve “marka” olması ile de tutuluyor.
Durum odur ki, bir ürünün marka olması, işlem görmesine rağmen iki katına satılması demektir. Yapılması gereken bu ülkenin ve özellikle de gıda ürünlerinde marka olmasıdır. Böylece de yaz pazarlarından neler çıkabileceğini de öğrenmiş olduk. Bu sebeple de diyelim ki, “Haydi çocuklar sadece tüketime değil, üretime doğru da yol almaya”.
Kalın sağlıcakla.