Her işin bir başlangıç noktası vardır ama fikir, görüş, kanaat belirtmenin, kural koymanın belli bir noktası yoktur. Bu tür eylemler, ancak birikim ve tecrübenin eseri olarak ortaya konacak olan fikrin veya kanaatin (görüşün) sağlam donelerle dayanması ile mümkündür. Ben dedim oldular burada geçerli olmaz. Belirtilen düşüncenin emin kaynaklara dayanması gerekir. Aksi durumda yanlış fikir, yanlış yönlendirme ve vebal demektir. Böylece fikir yükünün kişisel vebalini çektiğiniz gibi, toplumsal vebalini de üstlenmiş olma noktasına gelirsiniz.
Uzun yıllar süren iş ve bilim hayatımın bana kazandırdığı güzellikler ve tecrübeler yanında, sosyal ve kültür hayatında da belirli seviyelerde olayların, uygulamaların veya yönetimlerin içinde olmaya çalıştım. Bana ne veya neme lazım gibi davranış biçimleri benim için pak geçerli olan fikir veya eylemler değildi. Şahsi hassasiyetimi, toplumun lehine olan yada olabilecek işlerde kullanma gayreti içinde oldum. Yani konuya dışarıdan bakma yerine konunun içine girdim ve kendim olmaya çalıştım. Meslek hayatımda üniversite de dahil 40 yılı tamamlamış olmakla birlikte heyecanımı hiç kaybetmedim ve hatta asil Arap atlarının koştukça açıldığı gibi, bende yaşlandıkça açıldım, açıldıkça da koşmaya çalıştım.
Bu süreçte konular o kadar hızlı değişiyor ki, sizin süratiniz ne olursa olsun gündeme yetişmenizin imkânı yok. Öyle ise imkanınız kadar olan gündemi yakalamaya çalışmalısınız. Aksi durumda eriyip kaybolursunuz. Toplumsal olayları yorumlamak kolay da değil. Taraf tutmanız istenirken herken kendi tarafında yer almanızı ister. Taraf tutulacaksa doğruya taraf olunmalıdır. Bu zor da olsa sonuçta onur, şeref veya ödül olarak geri döner kanaatindeyim. Sonuç bazılarını ürkütebilir, bazılarını sevindirebilir. Bunu göze almak gerekir. “Hiçbir şeyi göze almayan kişi, hiçbir şeye sahip değildir ve kendisi de bir hiçtir” denmiştir.
Üniversite yıllarımızda (80 öncesi) insana ait konu başlıkları dar ve kalıplı idi. Tarafsızlık yoktu, zira her insan bir tarafa yaslanmak, yada öyle görünmek zorunda idi. Şimdilerde ise hem geniş ve hem de kalıpsız olarak karşınıza çıkıyor. İnsanın ya da kesimlerin ne olduğu, düşündüğü ve planladığı pek belli olmadığı gibi bu da topluma ve otoriteye korku salabiliyor.Toplusal olayları irdelemek kolay olmuyor. Bunun yanında kültürel ve teknik olayları ele almak ve hakkında yazmak daha kolay gibi geliyor. Bir teknik adam ve bir akademisyen olduğuma göre benim için teknik ve kültürel olayları yazmak, analiz etmek ve sonuca net değerlerle varmak daha kolay oluyor. Zira bizim sektörümüz daha çok iki çarpı iki eşittir dört veya iki artı iki eşittir dört gibidir. Sonu başından bellidir.
Bu ilk köşe yazımda bir genelleme yaptım sanıyorum. Gelecek yazılarım daha teknik, daha bilimsel veya kültürel muhtevalı olacaktır. Zaman zaman da sosyal olaylara değinme ihtiyacı doğacaktır. Ülkemizde siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel olaylardan daha çok ele alınması gereken TARIM SEKTÖRÜ dür ve bu da benim uzmanlık alanımdır. Sektörde son 10 yılda ki ciddi atılımlara rağmen alınacak çok yolun olduğunu da biliyorum.
Sonuçta, “yazmak için yaşamak ve okumak”: Modern dünyanın en netameli konusu da budur. “Yaz boş, yaşa hoş, okuma coş” olmalımı?
Yazımı yıllar önce okuduğun İstiklal Harbi şehidi bir Anadolu yiğidinin mektubunu bitirdiği dua ve anlam dolu sözlerle bitirmek istiyorum.
Allah’a emanet, hayra muhatab olunuz efendim.