Önceki gün Organize Sanayi bölgesinde idik, kısaca Konya’nın kalbinde, dahası sadece şehrin sanayisinin değil bilinmeyen, bilinen yönleri ile şehir yönetiminin merkezinde idik.
Bizim sanayicilerimiz sektörleri ne olursa olsun, maddi yönden gerçekten çok güçlüdürler. Çünkü bugün dev markaların sahipleri işlerine babalarının dedelerinin yanlarında çırak olarak başlamışlardır. Yoklukla yoksullukla büyümüşlerdir. Hani derler ya kimse yardım etmeden “kendi tırnakları” ile bugünlere gelmişlerdir.
Dünyayı görseler de, dünyaya mal satsalar da onlar, 50 yıl öncesinin o küçük dükkanlarını babalarının sabah namazından sonra açtıkları gibi bugün de o dev fabrikalarında, hem de krizde bile 24 saat 3 vardiya çalışan fabrikalarında, modern lüks ofislerinin kapılarını yine 7’den önce açıp oturmaktadırlar.
Bu insanlar bugün elbette haklı olarak mutlular ama dünü asla unutmazlar ve o günleri için asla çekinmezler utanmazlar aksine gurur duyarlar.
Sık sık açıkça söylerim benim bu Konya’da bir Ali Yeğin abim vardır, ikincisi yoktur.
Ali Yeğin abimizi bilenler yeter, bilmeyenlerde şansızlıklarına küssünler.
İşte önceki gün organizeye gidince mecburi ok istikametlerini takip ederek Ali abimizin kapısını çaldık. Ali abimiz ile sohbete başlarken değerli kardeşleri Ömer ve Bekir abilerimizde çok derin (!) sohbete katıldılar. Bir kere Yeğin ailesi asil, Allah hepsinden razı olsun.
Bir ara Ali abimize telefon geldi. Arayan dost isim biricik değerli abimiz Selçuk Aydınalp idi. Kısa bir süre sonra Selçuk abimizde bu şehir için çok ama çok önemli, hele şehir ve ülke adına şehrin en kilit 10 isminden birisi olan bir bürokrat abimiz ile çıka geldi.
Bizim sohbet gittikçe derinlere gidiyordu. Hatta korkmayabile başlamıştım.
Ve dostlar böylesine değerli olunca demek ki mıknatıs gibi birbirine çekti ve Ali abiyi önce telefonla arayan Mustafa Oral abimiz de bir süre sonra bu güzel meclise dahil oldu.
Mustafa abiyi de bilen bilir bilmeyenler çok şey kaybetmiştir diye kalıbımı basarım.
Mustafa Oral abi iş hayatında Ali abimiz gibi nerede ise sıfırdan gelip bugün kendi sektöründe dünya devlerine çalışan müthiş bir sanayici. Yine belki de “yüzüm eskimesin” diye hiç ortalıklarda görünmeyen Mustafa abimiz Konyaspor’un da paradan sorumlu Başkan yardımcısıdır.
Bu sohbette sporun “S” si konuşulmadı. Ben böyle prensipli bir insanı az tanıdım.
Sohbetin ana ortak paydası Konya dolayısıyla da ardından ülkemiz idi.
Bu güzel insanları dinledikçe ümitleniyorduk. Hatta heyecanlanıyorduk. İnşallah bu büyüklerin dediği gibi güzel günler yakında hepimizin olacak.
……………..
Dün sabah saat 7’ye geliyordu. Ankara yolunda giderken bir anda yanımdan sol taraftan güzel lüks bir araba yanımızdan vıııın diye geçiyordu. Gayri ihtiyarı baktım. Direksiyonda bizim Tahir abi vardı. Pardon Tahir Başkan. Tahir Büyükhelvacıgil…
Kendi sektöründeki o inanılmaz gelişim ve teknoloji takibi ile Kadir amcadan bugüne aldıkları bayrağı dünyaya taşıyan mütevazı insan, bizim Tahir abi…
Direksiyonda hiç sağına soluna bile bakmıyordu.
Niye?
Çünkü Tahir abi de o babadan kalma kulakları çınlasın Kadir amcadan kalma alışkanlığı ile 7’den önce fabrikadan içeriye girecekti. Masasına oturacak. Geceden olanları kontrol edecekti.
TAHİR BAŞKAN DEYİNCE AKAN SULAR DURUR!
Şimdi biraz kubuzluk yaparak bu bölümümüze başlayalım. Dün bir yere öğle yemeğine davetli iken üç ayrı dostumuzu da biz yemeğe davet etmiştik.
Ama Başkan’dan gelen bir telefon üzerine tüm yemekleri iptal edip Tahir Başkan’ın toplantısına koştuk. Toplantının başlama saati 11 idi. 11’de içeriye girdik. Şahidimiz de Büyükşehir Basın’dan Anıl kardeşimiz. Ama Tahir Başkanım konuşmaya başlamıştı bile. Yani Tahir Bey hızını kesmiyordu.
Toplantının konusu büyük ödüllü “Uluslararası İslam Sanatları Yarışması”…
Tahir Bey sağına Basın-Yayın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Ahmet Köseoğlu abimizi sol yanına ise dünyaca ünlü hattat büyüğümüz Hüseyin Öksüz abimizi almıştı. Hüseyin abi ile tam 40 yıl önce hat sanatı konusunda eski stadyumun karşısındaki evinde odasında bir röportaj yapmıştım.
Tahir Başkan bu yarışma ile ilgili kısa bir giriş yaptı hattan, tezhipten, minyatür sanatından söz ederken o engin sanat kültürünü de konuşturmaya başlamıştı. Şimdi ben bunları yazdım diye, dahası biraz daha Tahir Bey’in bilinmeyen yönlerini açıkça yazacağım diye başkana kızanlar bana sövecekler. Ne olur sövmeyin.
Önce Başkan’ın sonra da benim günahımı almayın.
Hele benim günahımı almayın. Benim günahım hiç çekemezsiniz.
Bu satırları “yalakalık” olsun diye bir beklenti için yazılan yazılar asla değil. Çünkü Büyükşehir’i bu şehirde en çok eleştiren yerel gazeteci Allah’ıma şükürler olsun ki biziz.
Ama Tahir Başkan, Seyit Küçükbezirci abimiz, Hanifi Çınar abimiz başta olmak üzere, sanattan tarıma, şehircilikten uluslararası pazarlamaya kadar iki cümle ile de olsa öyle ince mesajlar veriyordu ki bu tamamen dolu bir başkanın sözleri idi.
Tahir Başkan’ı her konuda eleştirebilirsiniz. Haddimizi aşmadan şehir ve şehir insanı adına biz de gözden kaçanları hatırlatarak yazabiliriz.
Ama başkanın okuduğu kitabın yarısını okuyan varsa çıkıp bana gelsin.
Edebiyattan sinemaya, spordan sanata uçuk sanatlar da dahil Başkan, gençliğinde eksik gördüğü her şeyi okuyarak kendini yetiştirerek testiyi doldurmuş vaziyette…
Belki bazı şeyler Tahir Başkan’ın huyu nedeni ile geç yürüyor ama inanın sağlam yürüyor. Zaman en iyi ilaçmış bunu da inşallah hep birlikte göreceğiz.
Bize yazı için ayrılan yeri çok aştık. İnşallah nasip olursa pazartesi günü bu konuda birkaç örnek daha verirsek ne demek istediğimizi o zaman daha iyi anlayacaksınız.
Sonuç…
Bu şehrin çok güzel insanları var.
Yeter ki bizler kendi değerlerimize empati yaparak sahip çıkalım. Çıkalım ama yeter ki samimi olarak görüşüp gerekirse odada kavga dahi edip bir noktada şehir için anlaşalım.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Başkalarını sık sık affedin, ama kendinizi asla.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Elektrikli motorlara binen bayan sürücülerimiz işaret ve kurallara uydukları zaman daha iyi ADAM oluruz.