5. İslami Dayanışma Oyunları sona erdi. Konya on gün boyunca spor konuştu. Oyunları konuştu. Ev sahipliğini yerine getirdi. Bir yerde tatlı bir yorgunluktu. Açılışıyla, kapanışıyla iz bıraktı, gelecekte önemli organizasyonlara da ev sahipliğine hazırım mesajı verdi.
On gün sonra döndük geldik nerde kalmıştık faslına…
Öncelikle, bu dev organizasyon şehre kocaman bir artı yazdı!
Kadim şehir olmanın avantajlarından biri de, şehrin hemen her türlü etkinlik karşısında çabuk organize olma kabiliyeti…
Bir koltukta birden fazla karpuzu taşımakta güçlük çekmemesi…
Bundan böyle, uluslararası düzeyde yapılacak etkinlikler için ayakta ve hazır bir şehrimiz var!
Bu saatten sonra, şu olmadıydı, bu yetmediydi, şurası şöyleydi, burası böyleydi demek kimseye yakışmaz!
Kusur arama, açık arama, pireyi deve yapma gibi girişimler bundan böyle şehre zarar verir!
Şehir bizim, hepimizin!
Yanlış varsa düzelir!
Eğrilik varsa, doğrulur!
Yeter ki sözler, tatlılaşarak sürsün gitsin!
"Dost, acı söyleyen değildir; acıyı tatlı söyleyendir." diyen Hz. Mevlânâ değil mi? Onun şehrinde, onun diyarında değil miyiz?
Yeminle değmez üç günlük dünyaya, kem söz, acı söz, olumsuz imalar!
Dost acı söyler diyenlerin sözü hoşgörü şehrinde geçmez!
Hem dost neden acı söylesin ki?
Konya bundan böyle geleceğe ve gelecek günlere bakmalı…Bakarken de el ele, omuz omuza vermeye devam etmeli…Şehre ve bu şehirde yaşayanlara yakışan neyse onu yapmalı, öyle davranmalı!
*****
Oyun kapsamı oldukça geniş bir kavram. Çocuk oyunları en saf, en temiz, en güzel , en anlamlı, en içten oyunlardır. Keşke oyun denen kavram bu daire içerisinde kalsaydı. Cümle oyunlar çocuk oyunu olmaktan ileri gitmeseydi!
Oyun; çocuk oyunu olmaktan çıktığı andan itibaren, tuzak olur, ayak oyunu olur, tezgah olur, göz boyama olur, aldatma olur, kandırma olur, hile olur, olur da olur!
Oyun kavramı ne zaman mecaza dönüşse, bir anda kuzu postuna bürünmüş bir kurt olarak karşınıza çıkar. Gerçi oyunu kuzu postuna büründüren de biziz, ona zemin hazırlayanda, o işlerin yolunu açan da, insanları üzende, kahreden de, bunaltanda, canından bezdiren de!
Kim kime oyun kuruyor, oyun hazırlıyorsa zararda ve ziyanda olduğunu hiç mi anlamıyor demenin oyun kuranlara ne dün ne de bugün hiçbir etkisi ve caydırıcılığı olmadı!
Ona öyle bir oyun oynayacağım ki…diye başlayan cümleler bugüne kadar sürekli rastladığımız ve karşılaştığımız işlerden…
Oyun mecaza dönüştüğünde, işin içine sinsilik karışır, hırs karışır, öfke karışır, eski hesaplar karışır, kışkırtmalar, tahrikler karışır!
Merhamet, vicdan, acıma, dur-durak oyuna engel olmasınlar diye, ya kenara alınır, ya da eskilerin tabiriyle kapatılır bir izbeye, kırk kilit vurulur üzerlerine…
Oysa bilinir ki, suçsuz, masum ve bigünah insanlar için oyun kuranlar her daim kazdıkları kuyulara düşenlerdir. O oyun kuranlar, bin kere tövbe etseler, tövbelerinden geri dönmeyenlerdir!
*****
Oyun denince, piyasa oyunları var…
Virüs ve varyantlarının hazırlığı sürpriz oyunlar var…
Enflasyon oyunları var…
Ve tabi ki siyasetin hazırladığı, tasarladığı, senaryosunu yazdığı, sonuç bildirgesine imza atmayı millete bıraktığı siyaset oyunu var!
Yada seçim oyunu…
Vatandaş için en büyük oyun, seçimden ziyade geçim oyunu!
Çünkü, vatandaş bu oyunu çözemedi, düştüğü yerden kalkamadı!
Destek olmadan, verilmeden işin içinden çıkamazdı, nitekim çıkamadı!
Tökezledi, ne yapacağını bilemedi.
İnsanımız, Orhan Veli gibi, Cep delik dedi, cepken delik dedi, cebimde yok metelik dedi, kim mi dinledi?
Yine “-ecek” ve “-acak” diye biten cümleler sıralandı.
Yine gönlümüzden geçen bu değildi babından kelimeler!
Geçim öyle bir oyun oynadı ki, geçmek zor, gitmek zor, adım atmak zor, geri dönmek zor, sıkıştı kaldı insanlar!
*****
Para; para yok! İmkan; imkan yok! Fırsat, bayağı bir süredir kayıp! Oyun içinde oyun derler ya…Çocukluğumuzdan beri bayılırız oyuna, bayılırız oyun oynamaya!
Lakin; hayatın bizlere hazırlamış olduğu oyun hakikatlerle yüzleşmek gibi, karşı karşıya gelmek gibi, dönülmesi mümkün olmayan bir oyunlar silsilesi adeta…
Yalan dünyanın işi yalan, kendi ise yerine göre oyun kuran, yerine göre oyunbozan!
Ne sevdiği belli, ne sevmediği…
Akıllı uslu insana destek vermesi nadirattan, kime ve kimlere destek verdiği akla ziyan!
Onca oyunun arasında her türlü oyuna kurban gidebilir insan!
Oyuna gelebilir!
Kendini hiç bilmediği bir oyunun içinde bulabilir!
Oyunun içindeyken oyundan düşebilir!
Saf dışı edilebilir!
Oyun son dakikada, gel oyna diyebilir!
Maç kaç dakika mı?
Onu da Kronometreye sorun!
Anlayacağınız Ağustos ayının son haftasında Eylül ayına günler kalmışken, nabız ölçerler nabız ölçmeye tam gaz devam ediyor.
Oyun ortada mı? Ne kadar ortada? Oyun biliyor! Oy ki oy! Oy ki oy!
*****
Dünyayı bir sahneye, insanları oyuncuya benzetenler olmuş. Herkes o sahneye çıkar, rolünü oynar, çıkar gider. Perde kapanır. Sonra tekrar açılır, yeni oyuncular girer sahneye… dünya var oldukça devam eder bu garip devridaim denmiş!
İşin içine oyun ve oyun kavramı girince, hele bir de edebi sanatlarla oyun kavramına dokunuşlar yaparsanız, oyun, oynasanız da bitmez, anlatsanız da, yazsanız da…
Oyun demişler!
Oyun, hele bir ortaya koyun!
İster içini oyun!
İster kabuklarını soyun!
Oyun olmazsa, tadı çıkmaz düğünün, derneğin toyun!
Sonrası oy demişler! Önemli senin oyun!
Ne demiş Orhan Seyfi Orhon?
“Bulmuştun bir âlâ koyun, Ye de, uzan yüzükoyun. Nene lâzım senin oyun?
Ne mi diyorduk?
Oyun!
Her şeyi üst üste koyun! Yeminle değmez, üç günlük dünyaya bu denli oyun!