Yeni adli yıl başladı. Yeni eğitim yılı da başlamak üzere. Her ikisi de ülkemiz ve insanlık için hayırlı olsun. Halkımız Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan yeni yargı reformunu sabırsızlıkla bekliyor. Benim gibi yargı sistemimizi sıkça eleştirenler de artık yoruldu. Hazırlanan yargı reformuyla adaletin ne ölçüde sağlanabileceğini, yargılamanın ne kadar hız kazanabileceğini artık göreceğiz.
Eğitim konusunda da yeni bir reform açıklanmıştı. Artık yeni ders yılında buna göre eğitim yapılacak. İnşallah o eğitim reformunun getirdiği yenilikler yeterli olur ve bu sayede halkımıza beklediği eğitimi sunmayı başarırız. Eğitimin gerçek amacı “Eğitilende davranış değişikliği meydana getirmektir.”
Okuldaki sistemli eğitimle çocuklarımıza yeni yeni faydalı davranışlar kazandırıyoruz. Ama bu günkü eğitim sistemiyle, millet olarak önceden edindiğimiz güzel davranışların da birçoğunu koruyamıyoruz.
Dünya birçok konuda hızla ilerlerken biz, bir yandan uzun yıllardır edindiğimiz birçok faydalı davranışı unutuyoruz, bir yandan da teorik eğitimle oyalanıyoruz. Bu günkü imkânların var olmadığı eski dönemlerde bile eğitim kalitesinin daha yüksek olduğunu söyleyen çok sayıda eğitimci var. Ben, yetmişli, seksenli yıllarda lisede ve üniversitede İngilizce ve edebiyat hocalığı yaptım. Gün geçtikçe eğitim imkânları ve öğrenci sayısı artıyordu ama eğitim kalitesi düşüyordu. Siyasi olaylar, müfredatlar, yönetimler vs. gibi bunun birçok sebebi vardı. En önemlisi de uygulamalı eğitimden uzaklaşılmasıydı.
Elli-altmış yıl önce çocuklara israftan sakınma, tasarruflu ve tutumlu olma gibi güzel davranışlar kazandırılırdı. Böyle bir eğitimle yetişen öğrenciler, varlıklı bile olsalar azla yetinmeyi başarır, her nimeti tasarruflu kullanırdı. Eğitim alan herkes, ayağını yorganına göre uzatmayı bilirdi. Suları ve çevreyi temiz tutması hem dini, hem de milli bir vecibe olarak herkese öğretilir, benimsetilirdi.
1960 yılında ortaokuldaydım. O yıllarda evlerde çöp oluşmazdı. İllerdeki sokaklarda bile dikkat çekecek sayıda çöp bidonu yoktu. Ne şimdiki çöp sorunu, ne çöp arabaları, ne de çöpçüler vardı. Verilen eğitim sayesinde sıfır atık halk tarafından, isteyerek, kendiliğinden ve fiilen uygulanıyordu. Evlerde sebze-meyve kabukları bile mutlaka inek besleyenlere ulaştırılır, atılmazdı. Halk bereketin nasıl bir şey olduğunu yaşayarak biliyordu. Sofradaki ekmek kırıntılarını bile kimse çöpe atmazdı.
Her yıl “Yerli Malı Haftası” kutlanır, yıl içinde de bunun önemi sıkça vurgulanırdı. O zamanlar yabancı markalarla hava atan pek çıkmazdı. Öğretmenlerimiz batının yaşantısını, ahlak anlayışını, modasını, örf ve adetlerini değil; teknolojisini, yönetim becerilerini, bilimsel çalışmalarını izlememiz gerektiğini sıkça vurgularlardı. Batının gerçek yüzünü ve bizimle ilgili kötü emellerini bize hep anlatırlardı.
Eskiden öğretmene karşı büyük bir saygı vardı. Öğretmen, devlet nazarında da bu günkünden çok daha saygındı. Ama onlar da bu saygıyı hak ediyordu. Bizden öncekilerde eğitimin daha da ciddi ve seviyeli olduğunu, öğretmenlerimiz üzerinde görüyorduk. Dersi derste öğrenme, dersi derste öğretme asıldı. Çok sayıda öğrenci başarısız olursa öğrencileri değil, öğretmen kendini suçlardı ve uyarılırdı. Öğretmen, başarısız öğrenciye çalışmadığı için değil, dersi iyi dinlemediği için kızardı. İlk, orta ve liselerde, bilhassa meslek liseleri ve üniversitelerde, tıp eğitimindeki gibi uygulamalı eğitim vardı.
Zamanla öğrenciler, derste öğretileni fiilen de yapabilir olmaktan uzaklaştırıldı. Biz, sadece kitaptaki yazı ve resimlerden değil, her bilgiyi uygulamalı olarak, gerçeğinden de öğrenmiştik. Ezber ve test çözme kolaycılığı sonradan ortaya çıktı ve eğitimin canına okudu. Artık eğitim, konunun gerçeğinden uzakta, sadece teorik ve hayali olarak yapılıyor. Örneğin ilkokulda öğretmen bizi kasaplara götürür, hayvanların iç organlarını göstererek öğretirdi. Beşinci sınıftayken yaptığımız pili ben hala yapabilirim.
Sonuç olarak biz bu günkü teorik eğitimle ne doğru düzgün yasa yapabiliyor, ne de iyi bir kamu düzeni kurabiliyoruz. Tıp, savunma gibi bazı alanlar hariç, birçok alanda dahi bu haldeyiz. Bu durumdan nasıl kurtulacağımızı da bilemiyoruz. Çabaladıkça daha kötüsünü üretiyor gibiyiz. Dış politika, iç politika, ekonomi, adalet… hepsi eğitime bakıyor. Bu günkü testli, teorik, ezber eğitimi başlamadan önce eğitim almış insanımız giderek yaşlanıyor, azalıyor. Bence onlar henüz hayattayken bütün işlerimizi bir de onlarla gözden geçirmeliyiz. Yoksa işimiz zor gibi görünüyor. Allah’a emanet olunuz.