Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını mı değiştirdi? Teknolojinin aklı arttıkça, bizim aklımızın önüne mi geçiyor?
Şöyle bir etrafınıza bakın özellikle 90 lı yıllarda doğan gençleri ile iki binli yılların çocuklarının yaşantıları, yemeleri, içmeleri, öncelikleri, yaşı benim gibi elliyi geçmiş yetişkinlerden hatta otuzu, kırkı geçmiş yetişkinlerden de çok farklı.
Bu gençler çok hızlı öğrenen, internet ve mobil teknoloji kullanmayı çok seven , teknolojiyle iç içe yaşayan yeni bir nesil. Bazıları bu yeni yetişen nesle Z kuşağı diyor. Bu Z kuşağı bireyler bilgisayarı, interneti, akıllı telefonları, tablet bilgisayarları çok fazla kullandıkları için, dostluklarını sanal alemde yaşıyor, oyunlarını sanal alemde oynuyor, sorunlarının çözümünü sanal alemde arıyorlar, gündemlerini sosyal medyaya göre belirliyorlar.
Sosyal medyada yaşanan gelişmeleri, gündemi kaçırma kaygısını doktorlar FOMO sendromu olarak nitelendiriyorlar, yani bir nevi sanal uyuşturucu hastalığı. Bu hastalığa en çok gençler ve öğrenciler yakalanıyor. Çevremizde bu gençlere çok sık rastlıyoruz.
Z kuşağı denilen bu yeni nesil, çoğu zaman yiyeceklerini giyeceklerini sanal alemden temin ediyorlar . Albenisi yüksek kolay ulaşılabilen yiyecekleri tercih ediyorlar. Neticede fast food türü, ambalajlı ürün tüketmeyi hayat tarzı haline getiren gençlik, doğal olarak, doğal yiyeceklerden uzaklaştıkları için, doğal büyümeden de mi uzaklaşıyorlar ?
Bu yeni nesli FOMO sendromuna yakalatan acaba yedikleri içtikleri mi? Çocuklarımızı teknoloji mahkumu yapan bu genetiği değiştirilmiş yiyecekler mi? Yeni nesillerin genetiğimi değiştiriyor?
Haliyle panik halindesiniz... nasıl anlarız Genetiği Değiştirilmiş Organizmaları? GDO’lu yiyecekleri yemekten ve yedirmekten nasıl kurtuluruz?” Gözümüzden bile sakındığımı çocuklarımızı nasıl organik yiyeceklerle besleriz ve doğal (genetiği değişmeden) büyütürüz ?
Önce bu yeni neslin ebeveynleri olarak biz kendimizi, kendi neslimizi sorgulayalım. Biz nasıl bu hale geldik neden bu çocuklar böyle oluyor? Şimdi yaşı yirmili otuzlu yıllarda olan annelere babalara soruyorum?
Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz.. Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Dünya müzik ödüllerini takip ediyor ödül alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, oğlunuz,torununuz genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef...
Sevgili anneler; zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için...Yapmayı annenizden öğrenmediğiniz için , çocuklarınız içinde ne olduğunu bilmediğiniz ambalajlı yiyecekleri, çikolata ve gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyorlar.
Hamur açmayı, şöyle mis gibi su böreği yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, evlatlarınız hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları ,marketlerden aldığınız dondurulmuş –korumalı- yiyecekleri “modernlik” sandığınız için, tüketim alışkanlıklarını değiştirdiğimiz için,çok küçük yaşlarda obezite hastalığına yakalanan çocuklar, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven dahi çıkamıyor.
Anneanneniz veya babaannenizin öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Onlar rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini alıp, bir kenara yazmadınız ya... Hakkınız var mı mis gibi tarhana çorbasının tadının unutulmasına?
Kabak aşı, taze fasulye, bamya, börülce, musakka pişirmekten haberiniz var mı? Şikâyet edip duruyorsunuz, içine katkı maddesi konuyor diye. Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? Zor mudur evde salça yapmak? Reçel yapmak? Tandır ekmeği açmak?
Kabızlık aldı başını gidiyor. Büyük gazetelerin tiraj almak için öne çıkardığı tarifleri uygulamaya kalkıyorsunuz. Her gün televizyonlarda boy gösteren sözde uzmanlarından diyet tarifleri, alıyorsunuz. Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağınıza, niye öğrenmiyorsunuz evde kayısı marmeladı yapmayı, kabak tatlısı yapmayı?
Çocuklarımız taze taze yesinler diye, vakit ayırıp pazara gitmiyorsanız..Köylünün eğri büğrü biberlerine, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslerine ağız burun kıvırıyorsanız, büyük marketlerden hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsanız , GDO ‘lu sebze ve meyvelerden şikayet etmeye hakkınız var mı?
Kendi kendine yeten tarım ülkesi olmaktan çıktık.Tarım ürünü ithalimiz son yıllarda hızla artıyor. Yurt dışından her şey geliyor ve içinde ne var bilmiyoruz. Evet çoğu ilgili bakanlıklardan izinli, ancak her biri ne kadar kontrol edilebilir ki? Bildiğimiz tek şey ithal ürün olması.Ve bazıları bu besinlerle besleniyoruz diye hava atıyor.
Ucuz diye her şeye balıklama atlamak yerine “Yerli Malı Yurdun Malı Deyip “sahip çıkmak daha uygun değil mi? Doğal beslenmek için doğal hayatı ve doğal kaynaklarımızın kıymetini bilmek, özellikle verimli tarım topraklarına sahip çıkmak daha önemli değil mi?...
Uzatmayayım, sanırım gerçekte mutfak genetiğimizi, yiyecek kültürümüzü kaybettik biz.
Ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz, Yedikçe de yıllardır alışkın olduğumuz temel değerlerimizden hızla uzaklaşacağız.
Bunun sonucu olarak da maalesef yeni nesillerin genetiğinin değişmesine, onların teknoloji esiri olmasına, sanal aleme mahkum olmalarına ve yalnız kalmalarına seyirci kalacağız . Buna benim gönlüm razı değil. Kalın sağlıcakla.
ÇEVRECİ SÖZÜ;Tüketim Alışkanlıklarımızı, İsraf Çılgınlığına Çevirmeyelim..