Seçimlerin akabinde hemen her yerde siyasetin konuşulduğu bir ortamda ben de özetle bu konuda şunu söylemek istiyorum. Gelin birlikte bir hayal kuralım. İşyerinde başka bir kişiyle yarış halindesiniz. Siz her işe koşturuyorsunuz, projeler yapıyor ve bunları gerçeğe dönüştürüyorsunuz. Söz verdiğiniz her şeyi yapıyorsunuz. Diğeri ise sadece konuşuyor, konuştukça gaf yapıyor, amma velâkin ne bir projesi, ne de bir hayali var. Üstelik işyerinde kendi gibi birileriyle müttefiğe dönüşüyor ve sık sık ortalığı karıştırıyor.
Tüm bu gerçek ayan beyan ortadayken patron bir gün gelip sözkonusu iki kişiyi bir deneme sürecine sokacağını ve kazananın işin başına geçeceğini söylüyor.
Patrona kızılmaz mı şimdi? Çalışan ve vizyoner kişiyle ancak lâf üreten bir kişinin yan yana gelmesi bir zul değil midir? Patronun yaptığı haksızlık değil midir?
Evet belki bu konuda söylenecek çok şey var ama başta da dediğim gibi siyasete girmek yerine dünkü yazımda bahsettiğim ve Atasoy Müftüoğlu’nun hararetle okunmasını salık verdiği kitaptan, ‘Yeryüzü Yakılıp Yıkılırken’i bir kez daha hatırlatmak ve bu kıymetli kitaptan kısaca bahsetmek istiyorum.
Çizgisini, duruşunu ve özellikle Türkçe Edebiyat meselesindeki tutumunu benimsemediğim Metis Yayınları, fikir kitaplarıyla, özelde de edebiyat eleştirisi kitaplarıyla önemsediğim bir kurum. Sanat tarihi profesörü ve editör Jonathan Crary’in kitaplarını da Metis yayınlıyor. Crury cesur ve özgün ve düşünür. Modernizmin bir kandırmaca, bir proje olduğunu cesaretle dillendiren ve Batıyı da şaşırtan bir filozof.
Metis’te ‘Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu’ başlıklı bir kitabı daha bulunan Crary’nin yeni kitabı ise geçen ay raflarda yerini aldı. 147 sayfalık ‘Yeryüzü Yakılıp Yıkılırken’in alt başlığı da oldukça kışkırtıcı: Dijital Çağdan Kapitalizm Sonrası Dünyaya. Kapitalizmin bittiğini, sonrasında dünyanın nasıl şekilleneceğini görürüz, görmeyiz bilmem ama Crary’nin çizdiği tabloya bakmakta ve üzerinde düşünmekte fayda var. Kitabın arka sayfasında Jonathan Crary’nin şu cümlelerine yer veriliyor:
“Modern sanayi uygarlığı dünyayı ateşe vermenin eşiğinde. Toplumsal oluşumların ve toplulukların kökünün kurutulması, insani müştereklerin bağımlı olduğu canlı yeryüzü¨-sisteminin yok edilmesiyle iç içe geçmiş durumda. Artık kapitalizmin en son, “yakıp yıkma” safhasındayız. Askeri bağlamda bu tabir, yenilmiş bir halkın veya yaklaşan bir ordunun faydalanmasını engellemek için hayati kaynakların imha edilmesi anlamına gelir. Daha genel anlamdaysa, bereketli bölgelerin çoraklaştırılıp yenilenme kapasitesini yitirmesine karşılık gelir. Sudan mahrum bırakılmış nehirleri ve yeraltı suları zehirlenmiş havası kirlenmiş toprağı kuraklık ve kimyasal tarımla mahvedilmiş kavrulmuş bir dünya demektir.
Yakıp yıkma kapitalizmi, grup ve toplulukların kendi kendilerini geçindirmesine, kendi kendini yönetmesine veya birbirlerine destek olmasına imkân veren ne varsa imha eder. Bu durum madencilik, ormansızlaştırma ve zehirli atık yığma yoluyla yaşanması imkânsız çorak alanlar ve yoksulların umutsuz iç sürgünler haline geldiği şehirler yaratılan Küresel Güney’de son derece şiddetli yaşanıyor. Hesaplanarak düşük seviyede tutulan savaş hali veya uyuşturucu kartelleri arasındaki çatışmalar, bir zamanlar sivil toplumu andıran her şeyin ortadan kalkmasına neden oluyor…
Bunun karşısında “toplum karşıtı aygıtlara” kul köle olmaktan kurtulma ve pasiflik ile yalıtılmışlığı yeni dayanışma biçimlerine dönüştürme konusunda birliğin ve ortak eylemliliklerin benzersiz bir gücü olduğunu söyleyebiliriz.”
Bu kitabı evet Atasoy Müftüoğlu salık verdi, okumakta fayda var. Ayrıca Müftüoğlu’nun gençlerle entelektüel okumalar yaptığını da hatırlatayım. Bunlarla ilgili listelere Atasoy Müftüoğlu’nun internet sitesinden ulaşabileceğinizi, sitede ayrıca dikkate alınası dolu dolu bir içeriğin de mevcut olduğunu belirteyim.
Okumak, düşünmek ve milletimiz için hep hareket halinde olmanız niyazıyla…