8 Temmuz'dan bu güne, devlet Güneydoğu’da mücadele veriyor, özellikle 12 ilçede. Yaklaşık 6 aydır, kamu güvenliği tesis edilemiyor. Yanmış, yıkılmış, harabe evler, mahalleler; Suriye’yi ve Lübnan’ı andırıyor. Mersin’e gelen göçmen Kürt nüfusu son üç ayda 100 bine yaklaşmış durumda... Sokaklarda roketatarlı, otomatik silahlarla PKK militanları, mevzi savaşı veriyor, bölücü hain örgütün elemanları sokak savaşı yapıyor, şehitler günlük sıradan hale geldi...
Bu bölgede, vergi, elektrik, su parası bedava ve yok, onların ödemediği parayı, diğer bölgelerinde yaşayan abonelere paylaştırıyorlar, yani biz ödüyoruz. Ülkenin yedide birinde asayiş ciddi sıkıntıda, ama hiç bir şey olmamış gibi davranıyoruz. Devlet yönetimi suskunluk içinde, polis ve asker dışında, bu bölgelerde kimse kalmadı. Peki ne olacak?..
Yoksa deniz bitiyor mu?.. Biz denizi yeşil zannetmiştik, yoksa deniz sarıya mı dönüyor.
Bu durumu Türkiye’yi yönetenler görmüyor muhtemelen ama oradaki ateş, Batı’ya sıçrayabilir... Batı’daki sempatizanların sayısını, devlet biliyor ama yapacakları bir şey yok her haldeki, yine umut İmralı’da yaşayan adamın sözlerine bağlandı... Onun araya girmesini bekliyorlar... Geçen gün mecliste, bölücü örgütün siyasi kanadı olan partinin grup başkanvekili, AKP grup başkanını gözünün içine bakarak, 'azdan az, çoktan çok gider' diyerek açık bir şekilde tehdit etti.
Ormanın ucu yanarken, başbakanımız, turizmcilerin zararlarının karşılanması için, devletin elinden geleni yapacağını söyledi... Biz de, devletin Dünya kurulduğu günden bu yana, yeşil deniz olan ormanları bedava elde eden, sahillere, devletin teşviki ile kurdukları otellere bedava konan, otelcilerin ne olacağını düşünüyorduk? Devletin tek derdi otelciler, her santimetrekaresi, milletin olan yeşil denizlere el koyan güruhu kurtarmak, aman teşvik verin... Özal’la başlayan sahil yağması, asla bir daha telafi olmayacaktır, para bulunur ama, verilen yerlerde tüyü bitmedik yetimlerin hakkı var ve o yeşil deniz bir daha olmayacaktır.
Süleyman Şah türbesini acilen gece getirdik, Irak’ta durum sıkıntılı, Suriye’de sıkıntılı, Mısır öyle, İran’ı söylemeye gerek yok... Geçen hafta Arap Birliği toplantısında, Türkiye oy birliği ile kınandı. Dünyanın neredeyse tüm devletlerinin askerinin olduğu, Irak’tan askeri çekmediğimiz için kınandık. Kınayan ülkelere baktım, gece gündüz ağladığımız Filistin de var, çok sevdiğimiz Katar da var, yollarına kırmızı halı serdiğimiz Suudlar da var, hatta Lübnan bile var…
Peki bu kadar olay olurken biz hiç bir şey yokmuş gibi davranmayı nasıl başarıyoruz?.. Sanıyorum, hafımıza güveniyoruz. Gariban balıklara balık hafızası diye ad takılmış ama bizde de var. Olayları çabuk unutuyoruz, günlük yaşıyoruz, fakat bu sıkıntılar bir gün önümüze gelebilir. Rusya uçağının düşürülmesini bile biz unuttuk ama Ruslar unutmuyor...
Tarih boyunca en fazla savaş yaptığımız milletlerden birisi, fakat eski gücünü koruması mümkün değildir ama denizin altından mavi akım diyerek, Türkiye’yi Rusya’ya muhtaç eden büyük devlet adamları nerede acaba? Kırım’ı aldılar, ses çıkartamadık, fazla gurura kapılmışlardı, uçaklarını düşürerek, biraz başımızı kaldırdık ama sonrasında çok alttan aldık. Putin biraz gülümsese, biz kahkaha atmaya hazırız gibi duruyoruz. Kafkaslarda Rusların oluşturmaya çalıştığı, çemberi Ermenistan’ı kullanarak yapmaya çalıştığını Türkiye fark etti, ama yapılacak fazla bir şey yok...
Yeşil denizin, renk değiştirmeye başladığını görüyoruz, umarız büyük adamlar da(!) görüyordur…