Yiğit muhtaç olmuş yeşil soğana!

Erol Sunat

Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana, bilmem söylesem mi, söylemesem mi diyordu ya o güzel türkünün sözleri. Yiğit yeşil soğana da muhtaç. Geçtim muhtaçlıktan hasret.

Yemesin, görmesin, görmezden gelsin gücü neye yetiyor onu alsın deyip işin içinden sıyrılmak kolay.

Akaryakıt elli liraya dayanmış…

Emekli, dar gelirli, asgari ücretli ne yiyecek ne içecek?

İş kuru soğanla, yeşil soğanla bitse neyse…

Türküde olduğu gibi, “Bilmem söylesem mi söylemesem mi?” kısmı hayatın acı gerçeği.

Yeşil soğan doksan lira. Yani 89,90 lira. Herkes görüyor, herkes biliyor. Patlıcan 65 lira, taze fasulye pazarlarda 140 lira…Kurusu yetmiş beş liradan başlıyor yüz liraya kadar uzanıp gidiyor.

Bu ülkede yaşayanlar olarak, bu fiyatlara yetişmek emeklinin harcı değil, dar gelirlinin, asgari ücretlinin harcı değil. Hele fakir fukara mümkün değil…

Ne demiş atalar?

“Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.”

*****

Mesele keşke yeşil soğanla kalsaydı.

Yiğit doksan lira verip yeşil soğan alana mı derler?

Yoksa, üç tane yeşil soğanı bağlayıp, olabilecek en küçük demet için yirmi liraya yakın bir para ödeyene mi?

Dahası kilosu 25 liradan satılan Pırasanın en incelerinden üç tane seçip, almadan önce dış kabuklarından arındırıp, pırasa yeşil soğanın amcasının oğlu sayılır diyerek, yeşil soğan yerine pırasa almak mı yiğitlik?

Yiğit olmak kolay değil…

Hele babayiğit olmak öyle böyle değil.

Yiğit, o marketlere girebilen herkes…

Adımız yiğit diyenleri dinleyen olsaydı böyle olmazdı zaten.

Yiğidin alabileceği ne var ne kaldı diye soran var mı?

Yok!

Ne mi deniyor?

Ne arasan var!

Tezgahlar dolu, reyonlar dolu, raflar dolu…

İnsan bi şükreder!

İnsan ne zaman şükretmeli bilir misiniz? Cebindeki parayla elleri dolu-dolu, mutluluktan uçarak evinin yolunu tuttuğunda…

*****

Açlık sınırları, yoksulluk sınırları yürek burkmaya başladı.

Sarımsak pazarlarda olmuş 300 lira!

Alan var, alamayan var…

Pazarlarda, marketlerde hem fiyatlarda hem zamlarda hem de enflasyonun körüklenmesinde kantarın topuzu fena kaçmış halde.

İşler şirazeden çıktı, çıkacak mı dersiniz? Yoksa çoktan çıktı da insanlar başını kaldırıp sağını solunu göremiyor mu dersiniz.

İnsanımızı hayat, hayatın getirdiği ağır şartlar, aşılamayan fiyatlar öyle bir yordu ki…

Eğdi başını, sustu, yakasına küstü kaldı insanlar.

Çare olması, çare bulması gerekenler, insanların bu halini görmemeye yemin etmiş gibiler.

Duymuyorlar, görmüyorlar, dikkate almıyorlar, gündemlerinde el uzatmak, düşenin elini tutmak, düştüğü yerden kaldırmak diye bir mevzu yok!

Olsaydı yiğit, ah etmez, Ayağınıza taş değmesin diye dua ederdi gece-gündüz…

*****

Halinize şükredin diye çarşıda pazarda, markette konuşan halden anlamaz şımarıklar, kendini bilmezler, ayakları yere basmazlar, sonradan görmeler türedi.

Hayatın içinde ah etmekte var.

Sessiz feryatlar, sessiz çığlıklar, kimseye belli edilmeyen, saklanan gözyaşları da var.

Ah almak var, ah…

Alma mazlumun ahını çıkar aheste, aheste faslı var…

Mesele orada…

Neredeyse bu kadar şeyi mesele yapma diyecekler.

O kadar çok market var ki, istediğine gir, seç beğen al…

Al amma neyle?

Parayla tabi…

Hangi parayla?

Marul 30 lira, maydanoz-Tere-Roka üçlüsünün her biri 18 lira…Limon 20 lira…

Dolmalık biber 55 lira…Patates 20 lira…Kuru Soğan 10 liranın üstünde…

Daha et faslına gelmedik de girmedik de…Orası felaketin tam ortası…

*****

Ekmek marketlerde on lira…

Yoğurdun üç kilosu 100 lira…

Bir litre süt 30 lira…

Beyaz peynirin en ucuzu 150 lira. Tulum ve kaşar peyniri daha üst perdelerden sesleniyor.

Zeytin uçmuş, zeytinyağının yanına varmak mümkün değil.

Çiçek yağının beş litresi iki yüz lira civarında…

Ne yapsın yiğit?

Nasıl çıksın işin içinden?

Bildiğiniz turp 20 lira…

En ucuz bulgur 20 lira…Pilavlık Pirinç kırka dayanmış.

Bakliyat ayrı telden çalıyor, sebze meyve daha bir başka…

Şaşırmış kalmış yiğit.

Bir yeşil soğan doksan lira olmuşsa…

Varın düşünün gerisini…

*****

Artık yiğidi avutan söz kalmadı. Teselli eden bir şey de yok…

Cüzdan kifayetsiz, para kifayetsiz…Yiğit dalmış derin düşüncelere sessiz mi sessiz!

Yiğit çaresiz… Yiğit kimsesiz!

Yiğit neden bu denli muhtaç halde ona bakmak gerekmez mi?

Alım gücü neden bu kadar düştü?

Bu enflasyon neden bu kadar yüksek?

Yiğidin bir tek yiğit diye adı kalmış.

Ağladığını gören yok…Ne yer ne içer bilen yok…

Aç mı tok mu soran yok…

“Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?” ifadesi bile o kadar hafif kalıyor ki bu yaşananlar karşısında…

Yorum sizin efendim…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.