Ben Konya ile 1976 yılında tanıştım. Mimarlık öğrencisi olarak Konya’ya ilk geldiğimde içim nasıl ısınmış ki, bir daha bu şehirden kopamadım. Bu şehir de beni ne kadar sevmiş ki, bana eşimi de kazandırdı. Yani Konya’nın damadı oldum. Konyalılar damatlarını sever derler. Ben o sevgiyi hep içimde hissettim.
Bu girizgahı şunun için yaptım. Ben Konya’yı 1976’dan beri biliyorum. O günkü Konya ile, bu günkü Konya arasında dağlar kadar fark var. Buna gelişme deyin, değişme deyin ne derseniz deyin. Ama 1976’nın Konya’sı ile 2014’ün Konya’sı bir birinden çok farklı. O yıllarda Konya’ya gelmiş bir insan bir de bu yıllarda gelmiş olsa başka bir şehre geldim sanır inanın.
Bu anlattıklarım şehircilik adına üzüntü veren gelişmeler. Yenilemek ve modernlik adına o kadar yıkım yaptık ki, dün ile aramızdaki tüm bağları kopardık. Bu şehrin bir silüeti olmalıydı. Geçmiş ile bugün arasında bir köprü olmalıydı. O köprülerin hepsini bir-bir yok ettik, yıktık. Bunları da “iyi yapıyoruz” diye yaptık. Mesela hâlâ “Fenni Fırın” diye tarif ettiğimiz bir yer var. Nerede o Fenni Fırın? Adı var, kendisi yok. Modern olmak için mutlaka yıkmak mı gerek? Yıktığımız her yer aynı zamanda tarihimiz değil mi? Hatırlarımız, kültürümüz değil mi?
Mevlana Caddesi üzerinde 2 katlı İş Bankası’nın bir binası vardı. Güzel de bir bina idi. Yolu genişletmek adına yıktık onu da. Hükümet Meydanındaki kemerli yapılar, nerede? Onları da yıkmayı becerdik. Korumadık hiç birini. İyi şeyler yapıyoruz diye yapmadığımız yıkım, talan kalmadı.
Avrupalı bizim gibi yapmıyor. Eski binalarını yıkmıyor. Yeni bir şey yapacaksa onu yeni bir yere yapıyor. Hatta savaşta yıkılmış binalarını bile “Nasıl olsa yıkıldı” demeden önce onları yeniliyor. Restore ediyor. İster beğenelim, ister beğenmeyelim, ama tarihlerine, geleneklerine bizden daha bağlılar, kabul edelim. Bir de beğenmeyiz adamları.
Konya’nın otogarı Türkiye’de nam salmış bir otogardı. O otogarda sevgi vardı, muhabbet vardı. Hatıralar vardı. Kimileri sevdiklerine mendil sallamıştı, kimileri sevdiklerini karşılamıştı. Konya’nın bir çok genci oradan askere yolcu edilmişlerdi. Güzel bir binası vardı. O binayı koruyarak da imar edebilirdik. Ama öyle yapmadık. Yıktık. Konya’nın plakası 42 diye 42 katlı bina yaptık yerine. Niçin yaptık ? Fonksiyonu ne? Uzun zaman boş kaldı. Şimdi ne olarak kullanılıyor, çoğumuz bilmez.
Fuar alanını genişletmek adına onlarca Konya Evini de yıktık. O yıllarda gazetede çalıştığımı bilen Mimarlık Bölüm Başkanım Tahir Hocam beni uyarmıştı. Ben de o evlerle ilgili bir haber yapmıştım. Zamanın Belediye Başkanı Mehmet Keçeciler bana hassasiyetim için teşekkür eden bir yazı göndermişti. Göndermişti ama, o evleri de yıkmışlardı. Sadece bir tanesi numunelik olarak bırakıldı. Şimdi ise o günleri canlandırmak için Büyükşehir Belediyesi o bölgede ikişer katlı Konya evleri yapıyorlar. Peki yapılacaktı da, neden yıkıldı?
Bu vatanı düşman işgal etmiş olsa, kültürümüzle bağlarımızı koparmak için bizim yaptıklarımızın yarısını bile yapamazlardı. Gidenler gitti, onlar için “İnna lillah ve inna ileyhi raciun” diyeceğiz. Ama kalanları bari adam gibi koruyalım. Geçmişimizle barışık olalım. Geçmişi olmayanların gelecekleri de olmaz. Ayrıca geçmişimizde utanacağımız bir şey de yok çok şükür…