Konya’mızdaki eski Dolav semtinde, şimdiki Kültür Merkezi’nin olduğu yer, oturuyorduk.
O zamanlar o semtte pek çok kahveler vardı.
Yılmaz Güney'le aynı mahallede olunca görüşürdük.
Ben Selçuk Oteli’nin altında terzi Hacı Yıldırım’ın yanında çalışıyordum, yaşım 17,18’di.
Yılmaz Güney’in Konya'ya gelmesinin sebebi mecburi ikamet içindi.
Konya'da altı ay kaldı.
Selçuk Oteli’ni geçince, köşede Merkez Karakolu vardı.
Her gün imza atmaya gelirdi.
Bana uğrar kahvesini içerdi ben de ütüsünü yapardım.
Bu günlerce devam etti.
Ben askere gittim.
İstanbul’da Hadimköy’de askerlik yapıyordum.
Benim küçük birader, kardeşim ve üç arkadaşı İstanbul'a çalışmaya gelmişler.
Rahmetli annem de bana mektup yazmıştı: “Kardeşin İstanbul'a çalışmaya diye senin oraya geldi onu merak ediyorum. Adresini veriyorum, git bir kontrol et…”
İzin aldım. Tophane semtinde biraderi buldum ustasından izin aldım.
Eminönü'ne geldik, biraz gezelim dedik.
Yeni Camii’nin civarı kalabalıktı. Biz de kalabalığa karıştık.
Yılmaz Güney’in film çektiğini gördük.
Yılmaz Güney önünde tabla ayna tarak boncuk gibi şeyler satıyordu.
Asker kıyafeti ile duruyordum.
“Yılmaz” diye seslendim bana baktı, hemen tanıdı.
Film çekimini bıraktı yanıma geldi kucaklaştık.
“Kardaş asker mi oldun niye haberim yok” dedi, aramızda konuşmalar geçti.
Rejisör Yılmaz Güney’e “Çekimi bitirelim” diye seslendi.
Yılmaz Güney, Selma Güneri beraber film çekiyorlardı.
Selma Güneri rol gereği, geldi tabladan bireyler aldı, tanışmalarına vesile oldu.
“Ben Öldükçe Yaşarım” filmini çekiyorlardı.
Çekim bitti. Yılmaz Güney, geldi elimden tuttu Yeni Cami’nin arka tarafında arabasına bindik.
Bilader yanımda idi.
Müsaade istedim. Yılmaz Güney, “İki dakika oturalım yemek yiyelim” dedi.
Biradere izin aldım. Ben de komutandan izin aldım.
Yemekten sonra “Biz gidelim” dedim, vedalaştık.
Yılmaz Güney tevazu sahibi bir insandı. İnsanlara çok saygılıydı.
Onun bendeki etkisi tabiki sinema artisti olmasının yanısıra hayran olduğum yakinen tanıdığım zaman kişiliğiydi.
Ruhu şad olsun.