Efendim, ele alacağım konularla ilgili o kadar çok köşe yazısı, haber, yorum, farklı görüşler yazıldı ve yazılıyor ki neredeyse çoğunluğu benim görüşümü destekler durumda seyrediyor.
Temel açıklaması üniversitelerin durumu ve rektör atamaları ile ilgili görüşler olup eninde sonunda yürürlük bulacak ama şu geçen zamanda da bilim dünyası ve üniversite eğitimi ve araştırma programlarının aksamasına mal olacak durumda.
Bir defa şunu iyi anlayalım. Üniversiteler son 10 yılda (YÖK öncesi ve sonrası dönemleri de içine alırsak) geçmişte ki yıllardan daha hareket serbestisine sahiptirler ve özgür durumdalar. Bugün haliyle, üniversiteler daha gelişmiş ve öğretim üyeleri de haklarını daha iyi kullanmaktalar.
Gerçek durum bu olsa da üniversitelerde eğilimleri farklı olan ve olayları kendi dünya görüşüne göre yorumlayan üç kesim bulunmaktadır.
Birinci kesim; belirtilen veya yazılan konuyu aslında karşı çıkanlardır ama kendilerini kamufle etmek için başka taraflara çekmek isteyenlerdir. Onlar zaten altından taht da oturtsan bu karşı çıkışlarına devam edeceklerdir. Bunlara tabii olarak muhalifler diyebiliriz.
İkinci kesim; gerçekten arayış için de olan ama eski ideolojik saplantılarının ve bağımlı olduğu meşrep, siyaset, grup ve cemaat aklı ile hareket edenler. Bunlara ne memnundurlar ne de değildirler. Bunlara kararsızlar veya şaşkınlar diyebiliriz.
Üçüncüsü ise herhangi bir yere bağlı olan veya olmayanlardır. Bu kesim kendi ilmi seviyesini ve aklını konuştururlar. Gerçekte de iyi niyetlidirler ve bunlara da objektifler diyebiliriz. Bunlar kimsenin etlisine sütlüsüne karışmazlar. Araştırma ortamdan ve araştırma bütçelerinden memnunlar, önleri açıktır, bu durumlar onları memnun eder.
15 Temmuz olayları ile üniversiteler yeni bir boyut kazandı ve bazı sorumluluklarda yüklendi. Bu hal üniversiteler ve yönetimleri için hayli zor geçecek gibi görülüyor. Hele de PARALEL REKTÖRLERİN kadrolaşma, adam kayırma, proje yönlendirmeleri neticesinde yapılan ihanetler YÖK ve Hükümet kanadını yeniden harekete geçirdi.
Daha önceden de söyledim. Rektör adaylarını seçim sürecine sokmanın bir anlamı yok ve kalmadı da zaten. Devletin ayakta kalması esas ise bu durumda hükümet yeni kararlarla YÖK de feshederek yeni bir yasa hazırlamalıdır.
Bu yazımı 2 ay evvel hazırlamıştım. Birçok defa da bu görüşümü tekrarlamış ancak çok fazla karşı tepki almıştım. Nihayet istenen noktaya geldi ve devlet üniversitelerinde rektörler atanacak, bu karar en çok rektörlerin işine yarayacaktır. Sebeplerini kısaca şöyle ele alabiliriz.
- Rektör adayları seçim öncesi seçmenlere saçma sapan vaatlerde bulunmayacak,
- Seçilen rektörler seçmenlerine minnet duymayacak, etki altında kalmayacak,
- Hocalar da birbiriyle seçim yarışına girmeyecek, birbirlerini kırmayacak,
- Rektörler sadece iş ve başarı odaklı çalışacak,
- Başarılı olanlar hükümetin de yakın takibine ve desteğine sahip olacaktır.
Dezavantajı ise zayıf rektörlere mahalli siyasetçilerin müdahalesi olabilmesidir.
Daha çok şey yazılabilir ama bir konuyu daha vurgulamam gerekirse; atama süresi 4 yıl olmalı ancak rektörler ve ekibi burayı miras gibi görmemeli, hata yapanlar ve performansı düşük olanlar için 2 yılda bir performans analizine tabii tutulmalı ve ona göreve devam denilmelidir.
Saygı ve muhabbetle.