Dün kaldığımız yerden devam edelim ve bugün yol haritamızın detaylarıyla konumuzu hitama erdirelim inşallah.
Bize akıl diye öğretilenleri, egoizmi, çıkarı gücü kısaca parayı kutsamayı, tek tip bakış açısını artık terk etmemiz gerek. Bunlar bize ait olmayan kötü huylar. Bu psikolojinin bizi götüreceği tembellik, ‘nasıl olsa Batı düşünür, onlar yapar’ kolaycılığına savurması nelere yol açtı? Uzağa gitmeye gerek yok, yakın tarihimizi şöyle hatırlayıvermemiz kâfidir.
Batıyı yanlış şekilde örnek almanın ve onları haddinden fazla yüceltmenin bir diğer zararı, belki de en büyüğü ‘dil’ konusunda.
Dünyadaki bütün dillerin çeşitli dillerle kaynaşması, kelime alışverişi, canlı bir şekilde gelişmeye ve etkileşime açık olması bilinen bir hakikatken biz atalarımızın mirası kadim kelimeleri ve eserleri sırf İslâm ve Osmanlı izleri taşıyor diye reddetmeye kalktık. Dil inkılâbı ile sıfırdan yeni bir dil, yeni bir sözlük hazırlanmaya çalıştık, onca kişinin aylarca süren çalışmalarından sonra sadece 8 bin kelimeden müteşekkil bir lügat hazırlayabilmeleri çalışmaları şükür ki akim kıldı. O günlerde başlayan Türkçe yıkım faaliyetlerinin bugünkü takipçileri ikilik çıkarmayı, sözde Öztürkçe kelimeleri tercih etmeyi sürdürüyorlar. Hangi ülke dili ve geçmiş kültürü hakkaında böyle acılar yaşadı, inanılmaz çalışmalarla yüz yüze bırakıldı? Halbuki aziz Cemil Meriç; ‘Kamus namustur’ dememiş miydi?
Cumhuriyetin dil inkılâplarında(!) coğrafya isimleri de tümüyle elden geçirildi. Halbuki coğrafya kaderdir, ismimiz kaderdir. Tanzimat sürecinde filizlenen Batılılaşma hayranlığının bir kolu bugün isim tercihleriyle yaşıyor. İşyerlerine yabancı isimler koyarak uygar(!) ve nitelikli olduk bir anda. Bugün ülkemizin herhangi bir şehrinin bir caddesinde Türkiye’de değil yabancı bir ülkede olduğumuzu düşündürecek kadar çok yabancı isimlerle örülü tabelalarla karşılaşırız. Ders kitaplarımızda ve akademide başta Lâtince pek çok yabancı kelime de nasiplendi bu yeni dil sevdasından. Özellikle akademinin üslûbu/tarzı ve kelime seçimleri, halkla arasındaki makası açtı, bu da topluma inememelerine, bir derde çare olamamalarına neden oldu.
Türkiye’nin Batılılaşma meselesine en çok kafa yoranlardan Savaş Barkçin dil konusu üzerinde de ehemmiyetli bir şekilde durur. Etik ve ahlâk kelimelerine şöyle bir yorumu vardır mesela;“çoğumuz Batının Hristiyan olduğunu sanıyoruz. Çok eskidendi. Şimdi Batı’nın dini çıkarcılık’tır. Bugün Batı’da ahlâk yoktur, etik vardır. Ahlâk, Allah’ın koyduğu doğruya ve iyiye uymak, ‘etik’ ise toplumda hakim olan kurallara uymaktır” Kelimelerin ne derece derin mânâlar içerdiğini, ne denli büyük önemi haiz olduğunu bu sözler ziyadesiyle anlatmıştır sanırım.
Batıdan bir başka hatalı transferimiz felsefeye dair. İslâmda felsefe değil, tefekkür vardır. Felsefe bilinmeyeni bilmeye çalışırken, tefekkür bilineni tanımaya çaba harcar.
Bence bu kadar örnek “Batı’nın hiçbir teorisinin saf ve iyiniyetli olmadığını, hepsinin bir menfaatten doğduğunu ve bir menfaate kapı açtığını” anlatmaya yeter. Savaş Barkçin’in dediği gibi; “bizim elimizi ayağımızı asıl bağlayan sermayemizin insan gücümüzün, zekâmızın, kaynaklarımızın eksik olması değildir, Batılı sistemden başka bir yol olmayacağına dair zannımızdır ve asıl gidermemiz gereken sıkıntı budur.”
&&&
Adamlıkla güç kazanmak değil güçle adamlık kazanmak, ahlâkın gücünün değil gücün ahlâkının öne çıkması toplumu hayra götürmez. Nereye götürür pekâlâ? Bizde olduğu gibi adam inşa etme işinden koparır, fertlerin değerini değil kullanılır oluşunu öne çıkarır. Toplumumuzun her kesim ve kademesinde, dini yaşayışımız dahil çürümenin nedeni de budur.
Güç servet ve makam için her şeyi meşru görmemeliyiz, şikâyet hastalığını ve boş işleri bırakmalıyız, her sorunu sisteme atmamayı asıl sistemin herkesin kendisi olduğunu anlamalıyız.
Son olarak eğitim ve kültür konularında Savaş Barkçin’in 6T kuralından bahsederek sözlerimizi hitama erdirelim. Tespit(saptama), taallüm(öğrenme), tahlil(analiz etme), temessül(örnek alma), terkib(sentezleme), te’lif(özgün eser verme) safhalarından oluşan 6T teorisi bizim anlattığımız reçeteyi özlü ir şekilde özetlediği gibi, izleyeceğimiz yolu da derler toparlar.
Hasılı velkelâm; biz asil bir milletiz. Kültür ve medeniyetimizin, erdemlerimizin büyüklüğünü bilirsek ‘vicdan’ yoksunu Batıdan üstün olduğumuzu da fark eder ve çok daha güzel ve büyük işlere imza atarız.
Dünyanın bize ihtiyacı var…