Geçen hafta büyük üstad Doğan Cüceloğlu Hoca’nın bir toplantısına katıldım.
2 saat nasıl bitti hiç anlayamadım.
Vatandaş üstada soruyor.
Sayın hocam, "Öfkeli görünmek ve öfkeli olmak" ifade etmiş olduğum gözlemime, yani yönetim ortamlarında mevki yükseldikçe yüzlerin daha asık olduğuna, katılıyor musunuz?
Sizin gözleminiz de bu yönde mi? Cevabınız "Evet" ise, bunu nasıl açıklarsınız? Sizce neden böyle oluyor?
Doğan hoca, evet katılıyorum.
Daha asık yüzler bunu sebebi o şekilde yaptırımcı olduğunu düşünmekten ve diğer turlu olduğunda kariyer kaybedileceği düşünür.
Yeterli olgunluğa erişmeden yükseliyorlar. Bulundukları görevi kaldıramıyorlar.
Genellikle dışarıdan öfkeli görünürler ben söyle düşünüyorum. Mevkii kaldıramadıklarından yani nasıl davranacaklarını bilmediklerinden seviye bırakmak değil bu bence kendini yetiştirme tarzındandır.
Mevkii yükseldikçe daha olgun davranış yerine daha sert itici olmayı tercih ediyorlar ve doğal olarak seviye belirliyorlar ya da öyle zannediyorlar onlar karsıya saygı duyulacak bir kişi değil korku duyulacak kişi oluşturuyorlar diyorum
İnsan kendisini tamamlama ihtiyacı giderdiğinde, ihtiyaçlar teorisinin en üst basamağına çıktığında yapacak hiçbir şeyi kalmaz, yalnızlaşır, tatmin duygusu kaybolur.
O mevkileri yükseltirken aslında tutkularından, eğlencelerinden ve kendi psikolojisinden vazgeçmiştir.
Aslında geçmiş ile bir hesaplaşma içerisindedir o kişi. Astlarına imrenme duygusuna kapılmış, onların o derece mutlu olmasına karşı.
Bir şeylere ulaşmak için bir şeylerden ödün vermek gerekir.
Mevki demek sorumluluk demektir.
Sorumluluk demek yük demektir.
Aşırı yükten dolayı surat asılır.
Genetik yapıya göre değişebiliyor da. (Birisi yükü çok kaldırabilir birisi de az kaldırabilir.)
Toplumun çoğunluğuna baktığımız zaman korku kültüründe yetişmiş insanlardan oluşuyoruz.
Korku kültüründe yetişmiş bir insana güler yüzle ve sevgiyle yaklaşıldığı zaman sınır problemi ortaya çıkıyor ve iyi niyet suiistimal ediliyor.
Korku kültürü ve sevgi kültürü ile okulu idare eden iki müdürle çalıştım.
Korku kültürüyle yöneten müdürde tüm kurallara uyulurken, işe vaktinde gelinirken.
Sevgi kültürüyle idare eden güler yüzlü müdürde öğrencilerde de çalışan personelde de gecikmeler sık yaşanıyor, iyi niyet kötüye kullanılıyordu.
Hangisi daha doğru diye kendime sorduğumda bende ikisinin de uç örnekler olduğu izlenimi oluştu.
Ciddiyet de olacak, güler yüz de. Denge bulunacak.
İnsanlar bulunduğu camiada adım adım ilerleyip idareci pozisyonuna gelebilirlerse hazmetmiş ve hazımlı da olabiliyorlar.
Böylece yüzlerine iç güvensizliklerini gizleme çabası ile maske takınmıyorlar.
Sosyal maskelerimiz var bunu kabul edebiliyorum ancak öfkeli ifadeyi hayır.
Öfkeli ifadenin arkasında aslında o yere layık olmadığı ya da yeterince donanımlı olmadığını gizleme çabası vardır.
Günümüz ortamı artık insanımıza her şeyi hazır sunuyor. Düşünmesine gerek kalmıyor ve sorumluluk almıyor. Ve zamanla da bu duruma alışılıyor diye düşünmekteyim.
Tabi bundan dolayı da güvensizlik baş gösteriyor. Güler yüzlü insanlar hayatta çok yoruluyor. Çok istismar ediliyor.
Mevkice yüksek olup da güler yüzlü insanlar da var. Onlar hayattan zevk almayı bilen insanlar.
Yani o insanlar sorgulayan insanlar.
O zaman benim vardığım kanı şu: Hayat sorgulanarak yaşanması gereken bir şey.
İnsan sürekli sorgulayacak. Sorgulamayan insan öğrenmeyen insandır ve öğrenmeyen insan mutsuzdur.
Demek ki hayatı sorgulayarak yaşamak gerekiyor diye düşünüyorum.
Başarının sırrı, güler yüz, tatlı dil ve güzel siyasettir. Güzel siyaset, herkesin memnun olmasıdır.
Bir Müslüman’a çatık kaşla bakmak haramdır. Güler yüzlü olmayan kimse mümin sıfatlı değildir.
Müslim gayrimüslim herkese karşı güler yüzlü olmalıdır.