Uzun uzun zaman önce memleketin birinde yöneticilerinin anlamadığı, anlayış göstermediği bir şehir varmış. Ne şehrin Ağası ne şehrin Beyi, ne de şehrin Vali Paşası ahaliyi anlamazlarmış. Ahali ise biz ne kadersiz ne talihsiz ne bahtsız şehiriz derlermiş. Ağamız deriz yüzümüze bakmaz, Beyimiz deriz birimizi dahi dinlemez. Vali Paşam deriz, konağından içeri kimseyi koymaz. Her şeye el koyarlar yine de gözleri doymaz.
Bu keyfilik gitgide can sıkıcı bir hal almaya başlamış. Ahalinin gözü pek yiğitlerinden bazıları, Ağanında Beyinde yolunu kesmişler. Hatta Bey, aldığı kılıç yarasıyla ölümden dönmüş. Ancak, o karşı koyanları bir daha gören olmamış. Akıbetleri hakkında ise kimse bir şey bilmiyormuş.
Vali Paşa uzunca bir süredir şehirdeymiş. Ağa ve Bey ile arası da oldukça iyiymiş. Şehrin ticareti, geleni, gideni bu üçlüden sorulurmuş. Ahali sonunda bir name yazmış Sultana. Lakin o nameyi Ağanın adamları ele geçirmiş. Bey bu şehirden demiş bizim rızamız haricinde hiçbir haber gitmeyecek. Kim bu işe tevessül etti, sessizce ortadan kaldırın diye emirler yağdırmış. Kısa bir araştırmadan sonra, haber uçuranları bulmuşlar ve emirlere itaatsizlikten şehrin meydanında asmışlar. Bu olay ahaliyi daha fazla bilemiş. Kısa bir süre sonra şehre bir kervan gelmiş. Kervan öyle büyük ve kalabalık bir kervanmış ki, kervandan kim ayrıldı, şehre kimler geldi, nereye geldi, takip etmesi mümkün olmamış.
O yolculardan genç bir cengâver ahalinin ileri gelenlerinden birinin evine misafir olmuş. Yaşlı ileri gelen, oğul demiş, biz yıllardır seni bekledik. Sana haber uçurmaya çalıştık. Her defasında gönderdiğimiz nameleri buldular. Seni bu şehirde kimse tanımaz. Babanı öldüren Ağa hayatta, ölen annenin ağabeyi Bey burada. O ikisinin ne kadar kirli işi varsa yapan zalim, Vali Paşa olarak yanlarında. Bizim bu halimizi Sultanımız bilmez mi, bu zalimlerin elinde her gün ölümle yüz yüzeyiz duymaz mı? İnsanların malına mülküne el koyarlar bu şehirde neler olur merak etmez mi? Yoksa bu şehri gözden mi çıkardı?
Ben ki, Sultanımızın hassa ordusunda yıllarca çarpıştım. Çok yaşlandım oğul. Bunların hakkından gelirsen sen gelirsin. Cengâver merak etme demiş. Bu kervan bu şehre boşuna gelmedi. Ertesi gün Vali Paşanın konağına gitmiş. Kapıdaki muhafızlar derdin ne demişler. Bize söyle. Önemli ise Vali Paşaya iletiriz. Cengâver her gün o konağa gider, her defasında aynı cevabı alıp dönermiş. Muhafız başı, Vali Paşam demiş, cengâvere benzer biri her Allah’ın günü bıkmadan usanmadan gelip sizinle görüşmeyi diler. Ancak biz bu durumdan işkillendik. Ne yapalım? Vali Paşa çağırın gelsin demiş. Vali Paşa cengâveri görünce, ben demiş seni nereden hatırlıyorum. Cengâver yok Vali Paşam demiş, sizinle hiç karşılaşmadık. Ben hayatınızın tehlikede olduğunu söylemeye geldim. Vali Paşa başlamış gülmeye. Bu şehirde öyle mi demiş. Kim yapacak o işi? Sen mi? Cengâver hemen yan tarafında olan muhafızın hançerini çevik bir şekilde çekip aldığı gibi Vali Paşa’ya fırlatmış. Hançer, Vali Paşanın tam kalbine isabet etmiş. Muhafızlar donup kalmışlar. Cengaver odada bulunan üç muhafızı ortadan kaldırmış. Vali Paşanın ölüsünü kaldırıp odanın orta yerine koymuş, Paşanın koltuğuna oturmuş. Muhafız başı ve muhafızlar içeriye girince, gel Muhafız başı demiş, oku bakalım şu fermanı. Muhafız başı fermanı okuduktan sonra, buyurun Vali Paşam demiş. O da önce şu cesedi kaldırın, gömün bir yere. Bana tez Ağayı ve Beyi çağırın. Bey ve Ağa soluk soluğa gelmişler konağa. Yeni Vali Paşa, gelin bakalım demiş. Niyetim size bir şey yapmak değil. Bilakis, daha önceden her ne yapıyorsanız birlikte yapacağız. Sadece ortağınız değişti. Hatta akşam Bey konağında toplanalım neler yapacağımızı konuşalım. Dışarıya çıktıklarında Ağa, kim bu Vali Paşa demiş. Bizi de gözünü kırpmadan öldürür. O bizi öldürmeden biz onu ortadan kaldıralım.
Vali Paşa konağından tam çıkmış ki, yaşlı bir kadın kesmiş yolunu. Dur Vali Paşa demiş. Ağaya dikkat et. O bizi ortadan kaldırmadan, biz onu öldürelim diye Beyle birlikte konuşurlarken duydum. İster bu laflarımı dikkate al ister alma sen bilirsin. Anladım anacığım demiş Vali Paşa, bu şehirde belli ki birkaç yürekli insandan biri de sensin. Allah ömrünü uzun etsin.
Akşam, Beyin konağında bir araya geldiklerinde. Vali Paşa ben demiş bir görevi ifa için geldim. Geçmişte Vali Paşanız haksız yere birçok ölüm emri vermiş, Sultan fermanında kendi ölüm emri vardı. Ben de onu yerine getirdim. Ağa sesi titreyerek, benimle ilgili bir şey var mı Vali Paşam demiş. Vali Paşa merak etmeyin demiş, rahat olun. Olsaydı, şu an yaşıyor ve konuşuyor olmazdınız. Laf olsun diye bir şeyler konuşmuşlar. Vali Paşa ertesi gün inmiş halkın arasına. Bundan gayrı demiş Vali Paşa konağında kimin ne işi varsa buyursun gelsin. Derdiniz derdim, meseleniz meselemdir.
Ahalinin içinden o yaşlı amma yürekli bir kadın iki adım öne çıkmış, Vali Paşa oğlum demiş, iyi dersin hoş dersinde, neyimiz var, neyimiz yok bu Ağa dediğinle, Bey geçinen aldı elimizden. Kendi evimize akça öderiz. Buğday arpa kaldırırız yarısına el koyarlar. Dükkanlarda ne satılırsa, kazanılan paranın neredeyse tamamını elimizden alırlar. Bunlarda ne insaf var ne merhamet ne de Allah korkusu. Sen şimdi bu elimizden alınanları bize geri verebilecek misin? Söyle sen ne isteyeceksin? Vali Paşa korkma anlat anacığım demiş. Yaşlı kadın, sen şimdi bu kocakarı çok konuşuyor diye, benim kelle mi bile almaya kalkabilirsin. Ben yaşadığım kadar yaşadım. Şu yüreksizlerin, şu konuşamayanların, şu Ağaya ve Beye yaranmak için yapmadıkları dalkavukluk kalmayanların, şehrin derdini bir türlü söyleyemeyen korkakların aksine ben konuşacağım. Yeter artık sustuğumuz! Biz zaten ölmüşüz. Beni ister as ister kellemi vur Vali Paşa! İster bir kocakarının isyanı de ister haddini aşması.
Vali Paşa ver elini öpeyim anacığım demiş. Sonra varmış Vali Konağına, çağırtmış Bey ve Ağayı. Muhafız Başı, gelmiyorlar Vali Paşam demiş. Beyin konağı kale gibidir. Çok adamları var. İsterlerse aylarca orasını savunabilirler. Vali Paşa o zaman demiş insanların elinden zorla bugüne kadar ne aldılarsa, ev, tarla-bahçe, dükkân, mal, mülk ne varsa geri veriyorsunuz. Muhafız başı, Paşam demiş biz bu işi yaparsak Bey de, Ağa da bizi yaşatmaz. Vali Paşa emrim yerine gelmezse demiş asıl ben sizi yaşatmayacağım. Bey ve Ağanın adamları, Beyim demişler, Vali Paşa ahaliye evlerini, dükkanlarını bağlarını bahçelerini geri veriyor. Muhafız başını da kendine karşı geldi diye zindana atmış. Bir de şehirde hiç tanımadığımız onlarca insan var. Her biri Vali Paşaya yardım ediyor.
Bu arada, yürekli kadın, ben demiş Bey konağının içine kadar varan gizli bir geçit biliyorum. Düşmüş önlerine Vali Paşa ve adamları o geçitten konağa girmişler. Ne kadar Bey muhafızı varsa etkisiz hale getirmişler. Birkaç saat sonra Bey ve Ağa yakalanıp Vali Paşanın huzuruna getirilmiş. Ertesi gün gün ışımasından sonra bütün altın ve akçalarına el konulmuş aç gözlü Ağanın ve Beyin.
Vali Paşa, şehrin meydanına toplamış şehrin ahalisini. O altın ve akçeyi ahaliye dağıttırmış. Yürekli kadın, Vali Paşa demiş, ben senin kim olduğunu bilen birkaç kişiden biriyim. Bu Bey geçinen zalim senin öz dayın. Ağa geçinen bir diğer zalim de anan ona varmayıp da babanla evlendi diye babanı alçakça bir pusuyla öldüren adam. Aslında bunlar adam falanda değiller ya. O yıllardaki Sultan babana bu şehrin Ağalığını vermişti. On gün kadar sonra Sultan öldü. Oğulları taht için savaşırken, babanı öldüren bu Ağa, Payitahtta gitti, oradan Ağa olarak döndü. Öldürdüğün Vali Paşa da can ciğer arkadaşıydı. Hepsi birer parsa kaptılar. Beyi de yanlarına alıp, şehri inim-inim inlettiler, ta ki sen gelinceye kadar.
Anlatırlar ki; Ağa ve adamları karşı koymuşlar, hepsi ölmüş. Beyi de şehirden sürmüşler. Vali Paşa yürekli kadını “şehrin anası” yapmış. Yürekli kadından sonra Beylik makamına denk gelen, denk düşen “şehrin anası” makamı doğmuş. Şehrin kadınları şehrin anası öldüğünde, kendi aralarında bir meşveret kurup şehrin anasını seçer olmuşlar.
Şehir şehire, Yürekli kadın yürekli kadına, Cengâver Cengâvere, Vali Paşa Vali Paşaya, Ağa ağaya, Bey Beye, İleri gelen ileri gelene, Muhafız başı Muhafız başına, kervan kervana, ahali ahaliye benzer.
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…