YÜZBİR

Hasan Durucan

Yüce Allah, insanların birbirlerini rahat tanımaları için zümrelere, kavimlere ve milletlere bölmüştür. Bu milletlere bölünmüş insanlara da farklı farklı karakterler vermiştir. Türk milleti ise geçmişten günümüze kahramanlıklarıyla tarih sahnesinde birçok kez sahne almıştır. Tarih boyu daha iyi bir yaşam için sürekli batıya ilerlemiş, iyi bir yaşama ulaştığında ise İslamcılık, Türkçülük gibi en kutsi değerlerini herkesle paylaşabilmek için türlü gayretler içerisine girmiştir. Bu ilerleyiş ve gayretlerde çok büyük can kayıplarına mal olan mücadelelere girilmiş, savaşlar yapılmıştır. Böylesine mücadeleler Türk insanının karakterini, savaşçı ve türlü zorluklara göğüs geren bir millet yapmıştır. Zor günler dedik; bunların hepsi bizlerin yeniden varoluş mücadeleleridir ancak, Çanakkale savaşlarının yeri sanırım her zaman bambaşkadır. Çanakkale muharebesinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk; “Benimle beraber burada muharebe eden bütün askerler kesin olarak bilmelidir ki; bize verilen namus görevini eksiksiz yapmak için bir adım geri gitmek yoktur. Uyku, dinlenme, aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil, bütün milletimizin sonsuza kadar mahrum kalmasına sebep olacağını hepinize hatırlatırım.” diye seslenmiştir. Vatan; üzerinde bağımsız yaşadığımız, ailemiz ve milletimizle hatıralarımızı oluşturduğumuz, kültürümüzün, devletimizin ve tarihimizin ortak öğesi olan toprak parçasıdır. Peki vatan sadece toprak parçası mıdır? Bir toprak parçası için mi o kadar kan dökülmüştür? Uğruna bu kadar savaşıldığına göre vatana yüklediğimiz anlam çok büyüktür. Çünkü vatan; aşktı, aşkında ötesinde tutkuydu. Sabretmekti, savaşmaktı, zaferdi. Dindi, imandı; ar ve namustu. Vatan Çanakkale’ydi, Çanakkale ise vatandı. Millet olma bilincinin tohumlarının atılarak, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasına zemin hazırlayan prestij ve azmin mücadelesidir. Mustafa Kemal’in Ruşen Eşref’e anlattığı meşhur bir Çanakkale hâtırası vardır. Düşmanın mevki kazandığını fark eden Mustafa Kemal Paşa, emrindeki askere hitaben, “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar kaim olabilir.” emrini verir. Emri harfiyen yerine getiren 57. Alay, Mustafa Kemal’in has tabiriyle “kâmilen şehit” olur. 57. Alay’ın Sancağı Avustralya’nın Melbourne şehrindeki müzede halen sergilenmekteymiş. Sancağın altındaki levhada ise “Bu alay sancağı Gelibolu savaş alanından getirilmiştir ama tutsak edilememiştir. Çünkü Türk ordusunun milli geleneklerine göre bir alayın sancağı, alayın en sonuncu eri ölmeden teslim edilemez. Bu sancak, sonuncu muhafızının da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. Kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu Türk Alay Sancağı’nı selamlamadan geçmeyiniz.” diye not düşülmüştür. Mukaddes vatan toprakları için, canlarını seve seve vererek; bir ulusun kaderini değiştiren; vatanımızı, istiklalimizi, sarsılmaz imanları, eşsiz cesaretlerine borçlu olduğumuz, aziz şehitlerimiz, dünyada eşi benzeri olmayan bir destan yazmıştır. Çanakkale Savaşı ortaya koymuştur ki, her ne sebeple olursa olsun savaş; büyük bir yıkımı, insanlık onurunun ayaklar altına alınmasını ifade eder. Türk Milleti, kendi şehitlerine gösterdiği özeni ve ilgiyi, bu savaşta ölen yabancı askerlere de göstererek, insanlığın yere düşen onurunu da ayağa kaldırmıştır. Bu nedenledir ki Çanakkale  Zaferi'nin, özellikle genç nesillere iyi anlatılması, ecdadımıza ve şehitlerimize bir vefa borcumuz olduğu bilinci uyandırılmalıdır. Destanımızın yüz birinci yıldönümünde başta büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Çanakkale Şehitlerimizi ve bugüne dek vermiş olduğumuz tüm aziz şehitlerimizi saygı ve şükranla anıyor, yüce Allah'tan rahmet diliyorum. Ruhları şad olsun.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.