Geçenlerde bir arkadaş grubu içinde Filistin- İsrail sorunu üzerinde tartışmalara şahit oldum. Siyasi tartışmalara mümkün olduğunca girmeyi tercih etmem. Çünkü en yakın arkadaş ve akrabalarınızla aranıza bir soğukluk girebiliyor. İnsanların içinde bulunduğu sosyal, psikolojik ve ekonomik farklar düşüncelerin de farklılaşmasına sebep olabiliyor. Bundan daha normal bir hal olmamasına rağmen konuşmalar, tartışmalara ve küskünlüklere sebep olabiliyor.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılan İsrail’i kınama mitinglerini kimi zaman gıptayla kimi zaman hayranlıkla izliyoruz. Ülkemizde de benzer gösterilerin sönük de olsa organize edilmesi, memnuniyet vericidir. Çünkü dünyanın gözü önünde yapılan soykırımı kınamak, dini sebeplerden de öte önce bizi insan yapar. Hani ülkemizde vicdanlı hiçbir insanın bile isteye Yahudi malları alarak İsrail’e destek verdiğini düşünmüyorum. Ancak çoğu zaman bilmeden alışveriş yapanlar, bazen de umursamaz tavır takınanlar tarafından katliama destek veriliyor olabilir. Ancak İsrail gibi bir kuvvetle sadece boykot yapılarak bir sonuç alınacağını düşünmüyorum. Boykotlar bir yana telin mitinglerinin halkın duygularını inşa etmek ve hatta güçlendirmek anlamında katkısı büyüktür.
Yurt dışında özellikle İrlanda, İngiltere ve ABD de yapılan gösterileri Müslüman azınlıklar düzenlemiş olabilir ama insanlığını yitirmemiş on binlerce gayrı müslim hatta dinsiz bile bu mitinglere katılarak yapılanın bir katliam olduğunu haykırıyorlar. Bu durum telin mitinglerinin bizim safımızı belli etmemize ve insan kalmamıza hizmet ettiğini söyleyebilirim. Tamamen tepkisiz kalmanın zaman içinde katliam bile olsa film izleme normaline dönüşebileceğini hepimiz tahmin edebiliriz.
Halklar duygularıyla kendilerini diri tutarlar. Duygular kalktığında bizi insan yapacak ne kalır geriye? Korkmamız, sevmemiz, inanmamız, üzülmemiz hepsi insani duygulardır. Bu duygular bizi hayatta tutar. Mesela hiç korkmayan biri bir delikli demir marifetiyle kolayca ahiret yolcusu olabilir. Sadece sevdiği için ölümü göze almayı da bu anlamda değerlendirebiliriz. Kısaca halkları ayakta tutan şey duygularıdır. Onları elinden aldığınızda İskandinav ülkelerinin ruhsuz toplumları karşınıza çıkar.
Devletler ise akılla ayakta kalırlar. Usla yönetilirlerse daha uzun ve müreffeh yaşayabilirler. Hikmeti hükümet kavramı bize bu anlamda fikir verebilir. Ancak bizim dünyamızda akıl nadiren devreye girer nedense. İslam dünyasında devleti yönetenler -ister dindar ister dinsiz olsunlar- akılla ilgili sorunları duygularıyla, duyguları ile ilgili sorunları da akılla çözmeye pek heveslidirler. Bu yüzden devleti yönetenler, dinli- dinsiz, ahlaklı ya da ahlaksız da olsalar durum pek fazla değişmemektedir.
Filistin özelinde düşünürsek 1988 de Yaser Arafat öncesi devlet tecrübesi hiç yaşamamış bir yerden bahsediyoruz. Yani devlet olmanın öyle kolay olmadığını, kültürel bir derinlik gerektirdiğini hepimiz biliriz. İki kafadarla devlet yönetilmez. İşinin ehli insanları bulacaksınız, onları takım içinde çalıştıracaksınız, dış dünya ile irtibat kuracaksınız bunlar öyle kolay işler değil. Küçücük kurumlarda idarecilik yaptım. Şimdi olsa asla yapmayacağım büyük hatalar yaptım.
Filistin halkının temsilcisi Hamas’ın devlet tecrübesi, ne kadar yeterlidir bilemiyorum. Ama hiç hata yapmadıklarını kim iddia edebilir? Bugüne kadar şehit edilen 35 000 kişi kendi başına ölmedi. Hepsi bilerek isteyerek katliamcıların silahlarının önüne atlamadılar. Bir devlet, aylarca yetecek mühimmatı temin etmeden işe girer mi? Tek atımlık mermi ile savaşa girer mi? Ayrıca İsrailin bunu bir saldırı fırsatı sayacağını herkes bilmez mi? Doğal olarak saldırıya geçmez mi? Şimdi burada İsrailden merhametli olmasını mı, adil olmasını mı beklersiniz?
Ortadoğu’da cadı kazanı gibi bir bölgede devlet yönetmeye adaysanız hep daha akıllı olmak zorundasınız. Halklar yine gösteri yapsın, boykot yapsın ve telin mitingleri tertip etsin ama devletler bunların dışında başka bir akıl geliştirmek zorundadır. Mutlaka artısını eksisini hesap etmesi gerekir.
Diğer yandan uluslararası camianın bu işte parmakları olmadığını kimse söyleyemez. Her birinin gerek siyasi gerek ekonomik hesapları olduğu ortada. 6. Filoyu oraya getiren tek şeyin dini sebepler olduğunu söylemek safdillik olur. 21. yy da her sorunun altından ekonominin çıktığını görüyoruz. Batı’nın doymak bilmez azgınları, tüm dünyayı ele geçirseler emperyal hislerini tatmin edemiyorlar.
Ama ümidimizi kaybetmemek ve diri kalmamız gerek. İçinde bulunduğumuz ekonomik şartlar bizi yılgınlığa düşürmemelidir. Yakın dönem Filistin’de iki devletli bir yapı da kurulabilir. O yüzden insanlığımızı yitirmemek için kötüye itirazımızı yapmak, boykotlara destek vermek ve telin mitinglerine katılmak gerekir. Nihayet halkların elinden fazla bir iş gelmez. Güçleri yetiyorsa yiyecek yardımı yapar, zekât ve sadakalarını gönderirler.
Pazartesi Sivil Toplum Platformu tarafından organize edilen büyük katılımlı yürüyüş ses sistemleri ile, marşları ve sloganları ile Batı’ da yapılanlara göre oldukça hazırlıksız göründü. Her grubun başındaki kişi eline aldığı megafonla farklı farklı sloganlar attırması, hala 1980’den kalma marşların çalınması tam bizlik işlerdendi. Halbuki binlerce kişinin hep bir ağızdan şehri inletmesi de mümkündü. Yine de organize edenleri, gönülden tebrik ederim.