Öyle bir hayat yaşıyoruz ki;
Dibi de görüyoruz zirveyi de…
Öyle anlar geliyor ki;
Tutkuyla bağlanıyoruz hayata…
Ya da sessizce pes ediyoruz hayattan.
Kimileri seyrediyor hayatı,
Bir tiyatro sahnesi gibi
En önde…
Kimileri oynuyor hayatı,
Sahneden…
Öyle bir rol ki;
Okuyup anlanacak cinsten değil!
Geliyor arkadan,
Sufleden…
Bakıyorsunuz
“İlgililer bilgisiz”
“Bilgililer ilgisiz”
Kendi kendimize konuşuyoruz;
Halimize hem gülüyor hem ağlıyoruz…
Aslında demeliyiz ki kendi kendimize,
Ya da söz vermeliyiz ki kendimize…
Denizleri seviyorsak,
Dalgaları da sevmeliyiz.
Sevilmek istiyorsak,
Sevmeyi de bilmeliyiz.
Uçmayı seviyorsak,
Düşmeyi de bilmeliyiz.
Korkarak yaşıyorsak,
Cesareti hiçbir zaman tanımayacağımızı fısıldamalıyız kendimize…
Bütün bunlar içinde kaybetmemeliyiz zamanı,
Acele etmeliyiz..
Anlamalıyız,
Boş vermeden,
Fütursuzca harcamadan,
Doldurmalıyız,
ZAMANI…
Râm olmadan,
Hiç kimseye bağlanmadan,
Konuşabilmeliyiz kendimizle…
Kâh gökyüzüne çıkmalı,
Seyretmeliyiz âlemi…
Kâh yeryüzüne inmeli,
Seyretmeli âlem bizi…
Dibe batmadan,
Çırpınmadan,
Benlikten uzak,
Egodan arınmış,
Sabra ve huzura sığınmış,
Ayaklarımızın üstünde,
Kimseye muhtaç olmadan,
Tutunabilmeliyiz
HAYATA ve ZAMANA…