Zamanla Zayi Olanlar

Hatice Filiz Çelik

Aylak kelimesinin sözlükte anlamı; boş gezen, işsiz güçsüz, avare, başıboş olarak geçer. Genel olarak olumsuz anlamda kullanılır günlük konuşmalarda. “Aylaklık yapma dersine çalış, aylak insanlarla arkadaş olma, aylak aylak dolaşma…” gibi!

Hele ki aylak aylak dolaşma kavramını modern dünya, hepten günlük hayatımızdan çıkarmıştır. Günlük mesailer, mesai çıkışı yoğun trafikte geçen zaman, evde dönüşte bekleyen ev işleri, okul saatleri, okul çıkışı ders çalışma zamanları…sonu gelmeyen günlük koşuşturmalar.

Fakat çok da katı olmamak gerek, tüm bu koşuşturmaların sonunda yine de kişiye verilen boş zamanlar vardır mutlaka. O zamanları, tüm yorgunluğumuz ve yılgınlığımız henüz üzerimizdeyken, nasıl değerlendirelim diye düşünürken birileri çıkar ve bize büyük bir lütuf sunarcasına der ki: “Sen yorulma daha fazla, biz senin için bazı zaman doldurma eylemlerini planladık hem zihnini uyuşturacak şeyler bunlar hem de seni günün tüm olan biteninden de uzaklaştıracak.”

Ve kişi kurulur koltuğuna. Tüm kitlelerin seyrettiği o dev yapımlı, ülkenin en ünlü kişisinin de rol aldığı, günler öncesinden reklamlarının zihnimize kazındığı o dizi filmi seyretmeye başlar.  O iki saat içinde bir sürü, ardı arkasına geçen görüntüler, kimi hızlı kimi yavaş, tüm benliğini işgal eder. Dizinin içindeki pek çok olayı sorgulamak aklına bile gelmez, iletilmek istenen o ünlü “subliminal=bilinçaltı“ mesajların ilettiği ve unutturulmaya ve sıradan günlük olaylarmış gibi aktarılmaya çalışılan geleneğe aykırı olay örgüleri… Ayrıca bir ertesi günün sıkıcı günlük rutininde de diğer herkesle konuşulacak konular da çıkmıştır. Kazara o bölüm seyredilmese yemek aralarında, çay saatlerinde insan kendini nasıl da yabancı ve topluluktan ayrı hisseder, ne korkutucudur bu. Postmodern dünya da bunu savunuyor zaten. Buna göre  bir fikri, durumu eskisi gibi bir tek kişi değil tüm topluluk dikte ediyor artık. Neyse zaten postmodernizmi de bitirmek üzere dünya, hatta bittiğini söyleyenler bile var ama konumuz da bu değil zaten.

Aylaklıktan gelmiştik konuya. İşte böyle bir çağda, tüm bu şartlar altında büyük bir lüks halini aldı aylaklık. Öğle arası, ders arası, hafta sonu veya akşamın dingin saatlerinde bir ağacın altında, sessiz bir köşede hiçbir şey yapmadan oturmak ya da eline kitabını alıp okumak ya da amaçsız yürüyüşler yapmak ya da kalemi defteri alıp yeteneğine göre çizimler yapmak ya da hiç kimsenin okumayacağını bile bile zihnindeki o kelimeleri satırlara aktarmak ya da dua etmek ya da tüm bunların en üst seviyesi sayılan tefekkür edebilmek…

Ama tüm bu saydıklarımızdan birini bile alışkanlık haline getirip yapabilmek beraberinde de bir şeyi getirir. Düşünebilme yetisini. Bu durumda ise kalabalıklardan sıyrılan bir birey haline gelir ki bu da çoğu insan için korkutucudur. Çünkü, bağımlılık yapan maddeler gibi pek çok insan, sürekli kendine sağlanan uyuşukluk ve düşünmeme halini kabul etmeyi en kolay yol olarak görür.

Düşünmek, akletmek ve bunların sonunda sorular sormak, basiretli olmak ve aramak üzere yollara düşmek, herkesin harcı değildir diye düşündürülür. Halbuki tüm bu sayılan erdemler herkesin kolayca ulaşabileceği erdemlerdendir.

Bugün ise; “herkes aynı/ tek tip düşünmeli” gibi bir kavram ortaya atıldı ve görünüşe göre kolayca da kabul gördü. Daha kötüsü ise; “Benim gibi düşünmeyen her daim haksızdır, o zaman o ötekisidir.”  düsturu yerleştirildi ki zihinlerimize, bu da bambaşka bir konu zaten.

Önümüzde şablon halinde fikirler konuldu. “Şu durumda şu sözler ile düşünceni söyleyeceksin.” denildi. Bu şablonların kullanıldığı en büyük mecralar ise sosyal medya oldu. Sosyal medyayı bir an için bile açıp belirli bir konunun yorumlarına bakıldığında hatırı sayılır kalabalık bir grubun hemen hemen aynı “fikr-i sabit”i güttüğü görülmektedir. Hiç kimse o söylemin nereden çıktığını, kimin söylediğini, söylemin kaynağının ne olduğunu, hangi amaca hizmet edebileceğini düşünmüyor, bunun da ötesinde karşı söylemi de aynı şekilde, bir anlık bir süzgeçten geçirip doğruluk payı olup olmayacağını, o kişinin o olaya hangi açıdan baktığını, içinde bulunduğu şartların ne olduğunu v.s. asla sorgulamıyor artık. Zaten bu “zihin süzgecimiz” ortadan kaldırılalı da çok zaman oldu. Artık fikirler olduğu gibi, çeri- çöpü, bulanıklığı, faydasızlığı ile boşaltılıyor ruh ve düşünce dünyamıza.

Bütün bu süzgeçleri nasıl mı kaybettik? Buna da Yahya Kemal bir dizesinde kısaca şöyle cevap veriyor: “Zamanla zayi oldu…”. Zamanla, yavaş yavaş kaybettik bazı değerlerimizi ve kaybetmeye de durmaksızın devam ediyoruz.

Sağlığınız ve huzurunuz daim olsun.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.