Üretim miktarında ciddi bir sıkıntı olmamasına rağmen, bazı gıda fiyatları anormal derecede artıyor. Hatırlarsanız geçen kış patates soğan üzerinden hükümeti yıkmaya çalışan bir kitle türemişti. Aynı kitle bu kez de yağ yumurta fiyatları üzerinden başka bir şey deniyor.
Doğru. Fiyatlar ciddi şekilde arttı. Geçen yıla oranla 2 katına çıkan fiyatlarla market alışverişleri yapılıyor.
Maalesef bunun ana sebebi aracılık yapan fırsatçılar. Konuştuğumuz birçok üretici de para kazanamamaktan şikayetçi. Üretici ürününü yok pahasına satarken tüketici bakliyatı, sebze meyveyi 4-5 kat daha pahalıya yiyor. Gıda ürünleri yerine göre 4-5 kez el değiştirdikten sonra tüketiciye ulaşıyor. Haliyle 4-5 kez üzerine komisyon konulan ürünlerin fiyatları fırlıyor.
Eskiden böyle değil miydi diye bir soru akıllara gelecektir. Elbette daha önce de böyle şeyler vardı. Lakin hatırlayın geçtiğimiz aylarda dolar 8,60 TL’yi gördü bugünlerde 7,40 bandında geziyor. 8,60 iken zam yapan fırsatçılar maalesef fiyatları geri çekmiyor. Fiyatlar geri çekilmediği vakit üreticiden tüketiciye iş yapan firmalar da piyasa şartlarına göre zam yapıyor. Burada hükümeti eleştireceğimiz taraf denetimlerin daha sıkı yapılması ve aracıların fahiş fiyatla iş yapmasını önlemesi olmalıdır. Zira aracılar yüzünden yıpranan kendileri! Milletin yediğine içtiğine yani cebine ne kadar temas olursa, sevilme katsayınız aynı oranda azalacaktır!
Önerim; bir dönem konuşulan ama uygulanmayan fiyatlardaki artışla ilgili ‘fahri gıda denetçiliği’ sisteminin hayata geçirilmesidir.
CÜNEYT ÖZDEMİR İŞARET FİŞEĞİ
Bayram seyran değilken Cüneyt Özdemir basılı medya ile ilgili tartışma başlattı. Uzunca yazdığı tweet dizisindeki özet şu:
‘Günün birinde BASIN İLAN KURUMU adlı demode kurumu da tartışmanın zamanı gelecek mi? Dünya dijitale geçerken basılı ve yandaş kurumları finanse eden, çağın gerisindeki bu devlet arpalığını kim konuşacak? Kimdir bunun sorumlusu? Bu 'düzen' böyle geldi diye böyle mi gidecek!’
Basın İlan Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı Zahid Sobacı da ‘üzüntülerini’ ifade etmek için bu tartışmaya dahil oldu. Özdemir önce onun ifadelerini çarpıtsa da en son özür diledi.
Yıllardır konuştuğumuz kaçınılmaz sona doğru yol alıyoruz. Maalesef basılı medyayı öyle ya da böyle ortadan kaldıracaklar. Kâğıt üzerine basılı gazetelerin ilk kez 400 yıl önce yayınlandığını düşünürsek fena da bir hayat yaşanmamış hani!
İşin şakası bir tarafa, TGC Özdemir’in ifadeleri üzerine bir açıklama yaptı. Bizler de sayfalarımızda yer verdik. Nedendir bilmiyorum ama yaklaşan bir fırtına gibi yaşanması gereken bir süreç yaşanıyor gibi geliyor bana. Geciktirmek için ne kadar yırtınsak da elbette…
Nasıl, geçtiğimiz günlerde akıllı uslu gazetecilerden Nagehan Alçı ‘öğretmenler rahata alıştı’ gibisinden bir yazı yazarak belirli bir nabız ölçümü yaptıysa…
Bugün Cüneyt Özdemir üzerinden başka bir nabız ölçümü yapılıyor.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın uzun süredir bu konuda hazırlık yaptığını zaten biliyoruz. Dijital medyaya geçiş, bizler ne kadar bağırıp çağırsak da maalesef hızlanacak. Bunu yaparken ayağı yere basan fikirlerle dijitale geçiş sağlanmalı. Yerel medya yok sayılmamalı!
Matbaasından, dağıtımına, büfesine… Birçok sektörün bu işten ekmek yediği göz ardı edilmemeli.
Bu konuda sürekli dile getirdiğim tezimi yineleyerek pasajı sonlandırıyorum: ‘Sosyal medya hiçbir zaman basılı medyanın yerini alamayacak. Dün ABD Başkanının hesabını silenler yarın internetin fişini çekerse hafızasız bir topluma neler yapılabileceğini lütfen 1 dakika düşünün!’
KORONALI GECELER BİR BAŞKA!
30 binden fazla vaka gördüğümüz günler çok uzakta değildi. Akşam 21.00 itibarıyla kısıtlamalar başladı. Ardından hafta sonu uygulamaları geldi. Okulların açık ya da kapalı olması bile bu kadar fark ettirmedi sayıları. 5 binlere düştük.
Bugünlerde kademeli olarak gece kısıtlamalarının kaldırılması gündemde. Gece yarısından itibaren geçerli olması konuşuluyor.
Kafe ve restoranların çok daha yoğun denetimlerle açılması taraftarıyım. Buna karşın kesinlikle akşam kısıtlamaları kaldırılmamalı. En son bundan vazgeçilmeli.
Hoş her gün Konya’da dahi özellikle eğlence mekanlarının mühürlerini kırıp açmaları nedeniyle polis baskınları oluyor. Dün bununla ilgili iki haber daha düştü önümüze. Konya’da gece sokağa çıkan ve maske mesafe kurullarına uymayan önce 96 ardından 30 kişiye tutanakla ceza kesildi. Sıkı denetimlere rağmen eğlence mekanının arka kapısından bir eve girerek yedek mekân olan evde eğlenmeye devam ediyorlarmış. Polis orayı da bulmuş. Haber bu bakımdan ilginçti. Lakin bu cezaların kesilmesine rağmen halen neden ısrarla mekanlar açılıyor ve insanlar buralara rağbet ediyor? Ceza tahsilatlarında bir problem mi var, aklıma takılmıyor değil!
İnsanlar eğlenmesin demiyoruz elbette. Lakin şu süreç bitene kadar sabretmek çok mu zor?
Haziran sonrasında her şeyin bir anda nasıl tersine döndüğüne hepimiz şahit olmadık mı?
Şubat itibarıyla hizmet sektörüne bağlı kafe restoran gibi yerler, okulların açılmasıyla birlikte de kırtasiye, servis ve kantinciler Bilim Kurulu üyelerinden aldığımız izlenim doğrultusunda çalışmaya başlayabilir.
Normalleşme hepimizin arzusu. Lakin eskiye dönüş felaket olur. Şükür ki genel olarak haritanın yeşile döndüğünü gözlemliyoruz.